Akıl sahibi tecrübelidir.....

Akıl sahibi tecrübelidir. Sende akıl da yoktur. Kalp tecrübe eder; sende kalp de yoktur. Kalp düşünür, Mevlâ'sını anar ve öğüt alır

<Akıl sahibi tecrübelidir.....

Akıl sahibi tecrübelidir. Sende akıl da yoktur. Kalp tecrübe eder; sende kalp de yoktur. Kalp düşünür, Mevlâ'sını anar ve öğüt alır.

Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu: "Muhakkak kalp sahibi olanlara Kur'an'da alınacak dersler vardır; o kulağa geldiğinde huzuru olanlara da aynı öğüt vardır." (Kaf/37)

Aklı, kalbe çevir. Kalbi, sır yap. Sırrı, yokluğa ilet. Yokluğu, varlığa çevir.

Âdem ve diğer peygamberler beşerî duyguların hepsine sahipti. Onların da kendilerine göre istek duydukları şeyler vardı.

Ancak onlar, nefislerine karşı durup Rablarının rızasını ararlardı. Âdem peygamber cennette bir arzu duydu; orada iken bir hata işledi. Sonra tevbe etti; bir daha ona dönmedi. Onun arzusu övülmeye değer.

Çünkü iyi niyeti vardı; Hak civarından ayrılmak istemiyordu. Peygamberler, her zaman nefislerine karşıdırlar; tabiî arzu ve şehvetlerini yenerler, hakikat yönünden meleklere katılıncaya kadar çalışırlar. Nefislerini yenmek için çok çabalar ve bu yolda çok gayret sarf ederler. Peygamberler ve sevgili kullar sabırlıdırlar. Size gereken sabır işinde onlara uymaktır.

Ey evlat! Tam hamle yapacak durumu elde edinceye kadar düşmanın duruşuna dayan. Yakında onu tutar yere vurursun. Yalnız zamanını bekle; zamanı gelince onun bütün varlığını teslim alırsın.

Ey evlat! Çalış; hiç kimseye eziyet için gayret etme. Herkese iyi niyet besle. Ancak cemiyetin düzeni için bir şey yapılacaksa onu da yapmaktan geri durma; bu ibâdet sayılır.

Aklı başında ve seçme doğrular, sûrlarına üflediler. Onlar, nefislerinin kıyametini kopardılar. Kendi gayretleri ile dünyayı bir yana attılar. Sırata inandıkları için geçtiler. Kalple yürüdüler ve cennetin kapısına vardılar. İçeri girmeden kapı ağzında durdular ve şöyle dediler: 'Biz, buranın nimetini yalnız yemeyeceğiz ve içmeyeceğiz.'

Bir kimsenin imanı kuvvet bulur, inancı varlığında yerleşirse, Mevlâ'nın haber verdiği her şeyi kalbinde bulur.

Cennet cehennem ve onlarda olanları, kıyamet işlerine dair her şeyi sezer, ölüm meleğini görür, sûr sesini duyar. Her şeyi olduğu gibi görür. Ona göre kıymet biçer.

Dünya ve zevalini, değişmesini ve dünya ehlinin göçünü görür. İnsanları mezar taşları gibi görür. Onların duyduğu azabı ve iyilikleri hisseder. Sanki kıyamet kopmuş. Hak katında cümle halk divana durmuş gibi bilir. İman sahibi, kıyametin koptuğunu, peygamberlerin, meleklerin ve sevgili kulların sıra sıra divan durduğunu görür. Cennet ehlinin birbirlerini ziyaretine ve cehennem ehlinin birbirlerine karşı sataşmasına bakar.

İyi görüşe sahip olan baş gözü ile halka bakar; sonra kalbini açar ve Allah'ın fiil tecellisini onlarda görür. O tecellinin hareketini ve sükûnunu anlar. Buna izzet nazarı derler; Allahın sevgili kulları bu görüşe sahiptir.

İman sahibi o kimsedir ki, bir kişiye baktığı zaman baş gözünü kullanır. İç âlemine de kalbi ile bakar ve Mevlâ'yı sır gözü ile görür.

Bu yolda çalışan bulur. Kader geldiği zaman uyar. Deniz ve kara onun gözünde aynıdır. Deniz sahili ve dağ başı eşittir. Acı ile tatlı aynıdır. İzzet ve zilleti ayırmaz. Zenginlik ve fakirlik ayrı mâna taşımaz.

İman sahibi kaderle yürür. Kader onu yormaz. Kader, onu taşımak için yorulur. Kader, onu yüklenir. Hak yakınlığına kadar götürür.

İman sahibi kadere tevazu gösterir; onun Hakk'a yakınlığını bilir. İman sahibi nefsine uymadığı için bu hâle erer. Şahsî arzuları, kötü âdetleri, şeytanî duyguları ve uygunsuz arkadaşları sevmediği için aradığını bulur.

Allahım, bütün halde kadere uymayı bize nasip eyle... "Bize dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver, bizi ateşten koru." (Bakara/201) (Abdülkadir Geylani Hazretleri, Fethur'r Rabbani eserinden)