Ahiretini başkasına satanın hâli.....

İmam Ca’fer (a.s.), halka şöyle buyurdu: “Kıyamet günü, terazide amelleri herkesten daha hafif ve herkesten daha zararlı olan kimseyi size söyleyeyim mi? Bu şahıs ahiretini başkasına satan kimsedir”

<Ahiretini başkasına satanın hâli.....

Abdullah b. Süleyman şöyle diyor:

Mensur Devaniki, Şeybe b. Gaffal isminde bir şahsı Medine'ye vali tayin etti. Şeybe, Cuma günü Mescidu'n Nebi'de minbere çıkıp bir hutbe okuyarak şöyle dedi: "Ali b. Ebi Tâlib, Müslümanların arasında ihtilaf çıkardı, mü'min insanlarla savaştı, hükümeti elinde tutmak istedi ve onu ehline bırakmadı! Ama Allah-u Teâlâ onu hükümetten mahrum etti ve hilafet arzusu içerisinde dünyadan gitti. Ondan sonra da O'nun oğulları fitne çıkarmada onun yolunu takip ettiler ve liyakatleri olmadan hükümet yapmak istemekteler. İşte bundan dolayı her biri dünyanın bir köşesinde öldürülüp kanlarına bulaşıyorlar!"

Şeybe'nin sözleri halka çok ağır geldi ama kimse cesaret edip de bir söz söyleyemedi. Bu sırada yünlü elbise giymiş olan birsi yerinden kalkarak şöyle dedi: "Biz Allah'a hamd ediyor, Hz. Peygambere ve bütün peygamberlere selam gönderiyoruz. İyiliklerden dediğin şeylere bizler layığız, çirkinliklerden dediğin şeylere ise sen ve seni buraya vali tayin eden kimse (yani sizler) layıksınız. Şunu da bil ki, aşağılık ve mahcubiyet, başkasının bineğine binip ekmeğini yiyen senin gibi şahıslara yakışır."

Daha sonra halka dönerek şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, terazide amelleri herkesten daha hafif ve herkesten daha zararlı olan kimseyi size söyleyeyim mi? Bu şahıs ahiretini başkasına satan kimsedir. Bu fâsık vali de böyle birisidir. (Zira o ahiretini Mensur'un dünyasına satmıştır)."

Herkes sessizliğe boğulmuştu, vali de hiçbir şey söylemeksizin camiden dışarı çıktı.

Abdullah b. Süleyman sözünün devamında şöyle diyor:

Halka, "Valinin karşısında böyle bir cesaretle kırıcı ve ezici olarak konuşan şahıs kimdi?" diye sorduğumda, "O İmam Ca'fer b. Muhammed Sâdık'tır" dediler. (Bihar, c.47, s.165).         

İmam Rıza (a.s), İbn-i Ramin el-Fakih'e şöyle buyurdu: "Ey İbn-i Ramin! Peygamber (s.a.a) Medine'den hicret ettiğinde yerine kimi tayin etti?"

İbn-i Ramin, "Hz. Ali'yi" dedi.

İmam (a.s) buyurdu: "Neden Medine halkına, 'Kendiniz birini seçin. Çünkü siz dalalet ve sapıklık üzere toplanmazsınız' diye buyurmadı?"

İbn-i Ramin, "Halkın arasında ihtilaf ve fitne çıkmasından korktuğu için böyle yapmadı" dedi.

İmam (a.s), "İhtilaf çıktığı takdirde, yolculuktan Medine'ye geri döndüğünde onu ıslah edebilirdi" buyurdu.

İbn-i Ramin, "Hz. Peygamber'in bizzat kendisi, kendi yerine birini halife tayin etmesi, elbette daha sağlam ve daha uygun olurdu" dedi.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O halde hayatında, ölümünden sonrası için kesinlikle birini kendi yerine halife tayin etmiştir."

İbn-i Ramin, "Hayır, kimseyi tayin etmemiştir" dedi.

İmam (a.s), "Peygamber'in (s.a.a) ölümü, O'nun yolculuğundan daha önemli değil miydi?! Dünya yolculuğu kısadır, ama ölüm yolculuğu daha uzun ve ebedidir. O halde nasıl oldu da ölüm zamanı, ümmetin ihtilaf ve fitneye düşmeyeceğinden emin olarak kendi yerine halife tayin etmedi de dünyanın birkaç günlük yolculuğunda, ümmetin ihtilafa düşeceğinden korkup da yerine halife tayin etti? Oysa Hazretin kendisi hayatta idi ve ihtilafları da ıslah edebilirdi?!"

İbn-i Ramin, İmam Rıza'nın (a.s) mantıklı sözleri karşısında bir şey söyleyemeyerek susup kaldı. (Bihar, c.23, s.75).