AHİRET GERÇEĞİ ve İNSAN…..

       Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Veda hutbesinde insan hakları eserinde “Ahiret gerçeği vs insan" hakkında şu bilgilere yer veriyor: Resulü Ekrem (sav) Vedâ Hutbesinde; "O'na döneriz" ifadesi ile ahirette Allah'a mülâki olmayı; bunun için henüz dünyada iken O'na yönelmeyi kastetmiştir.

AHİRET GERÇEĞİ ve İNSAN…..
Mimar Gökhan Demir

AHİRET GERÇEĞİ ve İNSAN…..

    Ahiret inancı, Allah'a imanın tabiî bir gereğidir. Ahiret inancı; insanın, nefsini murakabe ve muhasebeye çekmesi için önemli bir unsurdur. Bu inanç, insanın düşünce ve hareketlerine musibet istikamet kazandırır. Ahirete iman, gerek insanın gayesine yönelmesinde, gerekse hak ve adâletin tesisinde asıl unsurlardan olmuştur. Günümüzde insan hak ve hürriyetlerini dava edinenlerin en büyük hatalarından biri de, insanı ahiret inanç ve düşüncelerinden kopuk, başıboş bir varlık olarak telâkki etmeleridir.

     Resulü Ekrem (sav), dünyevî ve uhrevî huzurun ancak Allah'a dönüş ve O'na hesap verme mantığı ile gerçekleşeceğini belirtmiştir: "Yarın, Allah'ınıza kavuşacaksınız. Bugünkü her türlü hâl ve hareketleriniz den muhakkak sorulacaksınız. Sakın, benden sonra eski âdetlere (sapıklığa) dönerek birbirinizin boynunu vurmayın!"

    Resulü Ekrem (sav), bu tarihî ifadeleriyle İslâm'ın önemli bir hususiyetine işaret etmiştir. Çünkü İslâm, iman esaslarını, ahiret inancı ve tefekkürü üzerine bina etmiştir. Allah'a imandan sonra en önemli iman esası ahirete imandır. Pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bu gerçeği ifade eder, haber verir: "De ki: Doğrusu, kendisinden kaçtığınız ölüme mutlak yakalanacaksınız; sonra, görüleni de görülmeyeni de bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O, size işlediklerinizi haber verecektir." (Cuma, 8)Bu gerçeği teyit eden Resulü Ekrem (sav), bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Allah'a mülâkatı (ölümü) kerin göreni (ondan hoşlanmayanı) Allah da kerih görür." (Buhari, Müslim)

    Ahiret, kati bir gerçektir; tıpkı ölümün yüzde yüz olması gibi... İnsanların gafleti, bu gerçeği değiştirmez. Cenab-ı Hak buyuruyor: "İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı; fakat onlar hâlâ habersiz; Hak'tan yüz çeviriyorlar." (Enbiya, 1)

   Sevgili Peygamberimiz (sav); "Zevkleri yok eden ölümü çok anın" buyurmaktadır. Hasan (ra) diyor ki: "Resûlü Ekrem (sav); `Hepiniz cennete girmeyi sever misiniz?' buyurdu. (Onların) `Evet' demeleri üzerine Resûlü Ekrem (sav); `Emellerinizi kısaltın, ölümünüzü gözünüzün önüne getirin ve Allah'tan hakkıyla hayâ edin.' buyurdu." (İbn Ebid-Dünya)

   Ve yine Resûlullah Efendimiz (sav) bir duasında; "Allah'ım; ahirete engel olan dünyadan, ölümün hayrına mani olan hayattan ve amelin hayrını meneden emel- den sana sığınırım" (İbn Ebi'd-Dünya) buyuruyor.

    Ahirette Allah'ın huzurunda hesap verme düşüncesi, dünya hayatını gaflette geçirmeyi önler. Zamanı en verimli şekilde değerlendirmek, kendine ve insanlığa hizmet etmek ister insan. Bu hizmette de niyeti, rızâ-i Bârî olur.İbn Abbas'ın (ra) rivayetine göre; bir adama nasihat ederken Resûlü Ekrem (sav) şöyle buyurdular:

   "Beş şeyden önce beş şeyi fırsat ve ganimet bilin. İhtiyarlık gelmeden gençliğini, hastalık gelmeden sıhhatini, yoksulluk gelmeden zenginliğini, meşguliyet gelmeden rahatlığını ve ölüm gelmeden hayatını ganimet bil.” (İbn Ebi'd-Dünya)

   Ahiret inancı, beşeriyetin kalbini ve gözünü bu âlem-den sonra başka bir hayatın varlığına çevirmesi bakımından büyük bir değer taşır. Ahirete iman; dünyevî ölçü, değer ve tasavvurlara boyun eğmekle, ilâhî kıymetlere bağlanıp cahiliyet mantığının üstüne çıkış yollarının ayrılış noktasıdır. Ahirete iman; Allah'ın kullarına ihsan ettiği yüce insanlık halkiyatlarıyla, değer bakımından insana layık görülmeyen bozuk ve çirkin manzara arasında bir tercih noktasıdır.

    Ahirette hesap inancı ve düşüncesi, karşılıklı insan hak ve hukukunun korunmasında önemli bir unsurdur: Günümüzde materyalist insan anlayışı ve bu anlayış üzerine bina edilen insan hak ve hürriyetleri; yalın, yetersiz ve hakkaniyet-ten uzak olup bu yetersiz haliyle de tatbik edilememiş, kâğıt üzerinde kalmıştır. Bazı tatbikatlar da, yanlı ve çifte standartlı olmuştur. Çünkü materyalist kâinat, hayat ve insan görüşü; kuvvetlinin hâkim olduğu, zayıfın haklı da olsa ezildiği, menfaat esasına dayalı bir dünya tesis etmiştir. Yahut bu yanlı ve çifte standartlı durum, bâtıl ideolojilerin çıkar çatışmasından kaynaklanmıştır.

   Ahirette hesap ve ceza endişesi, insana korku, muhasebe ve murakabe duygusu verir. Bu mükellefiyet düşüncesi insanı ölçülü ve dengeli hareket etmeye sevk eder. Bu düşünce insanı âdil hale getirir. Zira o insan, her yaptığının hesabının sorulacağını bilir ve bu sorulara makul gerekçe hazırlar.

   Ahiret gerçeği ve mutlak hesap gününe imanın insanın nefsinde ve sosyal hayatta pek çok yapıcı tesirleri mevcut-tur. Öncelikle insan nefsi, uzun emelden, hırstan kurtulur. İnsan, kalp kırmanın, huysuzluğun, haksızlığın ağır vebalini omuzlarında hisseder. Her şeyden evvel kendi nefsini ikaz eder, haramlardan uzaklaşır. Adâletin tecellisi için azami gayret gösterir. Sosyal planda ise, aynı ölçüler ve dengelerle hareket eder. Ahirette hesap ve ceza endişesi insanı sorumlu ve âdil yapar. Böylece o insan, kâmil insan halini alır. İşte bu insan, hak ve adâletin ve de insan hürriyetlerinin bekçisi olur. Başkasının rahatı için fedakârlık yapmasını bilir. Diyebiliriz ki; bütün hayırların özellikle hak ve adâletin temelinde Allah'a ve ahirete iman gerçeği yatmaktadır.