Hicret’in ikinci yılı... Yerinden yurdundan, evinden barkından edilen Müslümanlar, Medine’ye yerleşmişler, Allah Resulü de, birçok idarî işleri yoluna koymuştu. Fakat O, müreffeh bir hayat sürmek için Medine’ye gitmiş değildi. İnsanları, Rableri ile tanıştırmak peygamberliğinin gereğiydi. Bu noktada, engelleyici her çabayı ortadan kaldırması zaruri olmuştu.
25-11-2021Çok kısa bir süre önce Mekke’de, Müslümanlar günlerce abluka altında tutulmuştu. Kadınlar, çocuklar aç, hastalar bî-ilaç... Kafirler, ekonomik ve siyasî ambargo uygulamışlardı. Şimdi aynı insanlar, Şam-Mekke arasında ithalat ve ihracat yapıyor, Müslümanların bulunduğu bölgede onların aleyhinde ekonomik güç kazanıyorlardı. “Mü’min, bir delikten iki kere ısırılmaz” buyuran Allah Resulü, artık Mekke müşriklerinin ısırmasına müsaade etmeyecekti. Muhacirler’in, Mekke’de terk etmek zorunda kaldıkları mal varlıklarının hesabının sorulması zamanı da gelmişti.
Haber almıştı Allah Resulü; Ebu Süfyan kumandasında yaklaşık kırk kişinin koruduğu Kureyş ticaret kervanı Şam’dan dönüyordu. Kendilerini yerlerinden yurtlarından çıkaran Kureyş’in bu kervanını vurmak için 310 küsur ashabıyla yola çıktı. Ebu Süfyan da durumdan haberdar oldu. Damdam adında bir elçiyle Mekke müşriklerine haber uçurdu. Mekkeliler de hazırlıklarını tamamlayarak 1000 kişilik bir ordu ile Müslümanları karşılamak üzere yola çıktılar.
İki ordu arasındaki askerî güç oranı dengesizdi. Kureyş’in 1000 askerine karşı 310 Müslüman... Müşriklerin 700 devesi ve 100 atına karşılık mü’minlerin sadece 70 develeri vardı. Müslümanlarda iki tane atlı bulunuyordu. Develere iki veya üç kişi, nöbetleşe binerek yollarına devam ediyorlardı. Bu güç dengesizliği, pek fazla ehemmiyet arzetmiyordu. Zira, vakıanın sonunda anlaşılacağı üzere kuvvet, bilekten öte yürekteydi. Hak adına çarpan bir yürek, Hakk’ın yardım ve tecellisini yanında bulacaktı.
Allah Resulü, yollarına devam ettiler. Bu arada iki kişiyi, kervanın durumunu öğrenmek üzere çevreye gönderdiler. Kureyşlilerin ordu hazırlayarak yola çıktığını bilmiyorlardı. Üç kişiyi de, Bedir çevresinde olan biteni öğrenmek için saldılar. Kureyş’in sakaları olduklarını söyleyen iki köleyi yakaladılar. Ebu Süfyan hakkında onlardan bilgi edinmek istediler. Ön soruşturmadan sonra Hz. Peygamberin huzuruna getirildi iki köle. Efendimiz (s.a.v.), “Bana Kureyş’in yerini söyleyiniz” buyurdu. Yerini gösterdiler. Sayılarını sordu “pek çokturlar” cevabını aldı. Kesin rakam istiyordu Allah Resulü. Bilmediklerini söylediler. “Peki, günde kaç deve kesiliyor” diye sordu; “Bir gün dokuz, bir gün on” dediler. Bunun üzerine Kutlu Nebi; “Kureyşliler 900 ila 1000 kişidir” buyurdular. Gerçekten de Kureyş ordusu, bin kişi civarındaydı.
Resulûllah ashabına yönelerek; “İşte, Mekke sizlere ciğerparelerini gönderiyor” diyerek sözlerini açar ve istişareye başlar. Zaten O, çoğu işlerde ashabına danışmayı ihmal etmezdi ve istişarenin değişik görüş sahibi gönülleri bir noktada bütünleştirmesi bakımından ne derece önem arzettiğini müdrikti. Muhacirler’in temsilcileri, oldukça güzel şeyler söyleyerek içten bağlılıklarını ifade ettiler. Zaten onlar İslam’ın ilk günlerinden beri imtihanla, çile ve meşakkatle yoğrulmuşlardı. Ancak, İslam yolunda malını ortaya koyan Ensar için bir can imtihanı idi Bedir Savaşı. Ensar topluluğuna işaretle; “Ey nas, sizler de görüşünüzü bildiriniz” buyurdu Hz. Peygamber.
Onları temsilen Sa’da b. Muaz; “Biz Sana iman ettik, Seni tasdik ettik, Sana söz verdik, biat ettik. O hâlde, emredildiğin şeyi yapmaktan çekinme, Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, bizleri alıp şu denize girecek olsan bile kesinlikle Seninle gireriz oraya.” Gönüller, Allah Resulü’nde bir kez daha bütünleşti.
Devam edecek
Prof.Dr. Haydar BAŞ Rahmeten li’l-Alemin cilt 1 Kitabı sayfa : 419 /426
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir