ZİKRULLAH VE RABITA MÜNASEBETİ II.....

Dünden devam eden

      Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir: “Acaba rabıta kul ile Allah arasına girmek midir?” Bu sorunun cevabı iki nükte ile verilebilir: Rabıtada kul kendi varlığını terkedip insan-ı kâmilin varlığına bürünerek, sanki ortada olan kendi değil de odur diye düşünerekonun eli ve dili ile Hakk’a yalvarmakta, müracaat etmektedir. Bu varlıktan soyunma hâli nefsin terbiyesinde, ben davasından vazgeçmede en müessir yoldur. Allah, velilerin ve nebilerin derece ve mertebesine göre, gönüllerine tecelli eder.

<ZİKRULLAH VE RABITA MÜNASEBETİ II.....

  Cenâb-ı Hakk eşyaya da tecelli eder. Bunun mümkün olabileceğini Mûsâ (a.s.) ile ilgili şu hadise bize göstermektedir: “Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca, ‘Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!’ dedi. (Rabbi), ‘Sen Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de Beni göreceksin!’ buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, Sana tevbe ettim.Ben inananların ilkiyim.” (A’raf: 7/143)

  İtikadda mezhep imamımız İmam Ebu Mansur Maturidî bu âyeti tecellinin hak olduğuna ve Cemâlullah’ı müşahade etmenin mümkün olduğuna delil göstermiştir. (Bkz. İmam Maturidî, Tevhid. Neşreden: Prof. Dr. Fethullah Huleyff, ç: Hasan Erdoğan, ist. 1981, s.173vd.)

Ve yine mukaddes vadide Cenâb-ı Hakk, Hz. Mûsâ’ya bir ağaçtan hitap etti: “Muhakkak ki Ben, evet Ben senin Rabb’inim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ’dasın!” (Tâhâ: 20/12)

Allah dağa ve ağaca tecelli eder de insan ağacına ve dağına tecelli etmez mi? Cenâb-ı Hakk meleklere, “Âdem’e secde edin” emrini verdi. Melekler bu emri hemen yerine getirdi. İblis ise, kibirlendi, kâfirlerden oldu. Âyet-i kerimede; “Meleklere,‘Âdem’e secde edin!’ demiştik. İblis’in dışında hepsi secde ettiler. İblis, ‘Ben çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!’ dedi” (İsrâ: 17/61) buyuruluyor.

  Allah, “Âdem’e secde edin”derken, “ona tapın” mı diyor? Hayır. “Ben ona ruhumdan üfledim” buyurmuştu. Bu gerçek, âyet-i kerimede şöyle ifade edilir: “Artık ben ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.” (Hicr: 15/2; Ayrıca Cenâb-ı Hakk’ın insana ruhundan üflemesi ile ilgili diğer âyetler için bkz: Enbiyâ: 21/91, Secde: 32/9, Sa’d: 38/72, Tahrim: 66/12)

Melâike-i kiram hazerâtı bu nükteyi kavradı. “Evet biz secde ediyoruz ama onun toprak kalıbına değil, ondaki rûha, Hakk’a secde ediyoruz” dediler. Bu mânâyı yaşadığımız zaman, Hakk dostlarının rûh dünyasına tevessül etmekte neden bir beis olsun? Allah’ın, insanın kalbine nazar ettiği gerçeğini Peygamberimiz şöyle anlatıyor: “Şüphe yok ki, Allah Teâlâ Hazretleri sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat O sizin ancak kalplerinize ve amellerinize bakar/nazar eder.” (Buharî, Müslim, Ebu Dâvud, ve Tirmizî’den Kütüb-i Sitte Muhtasarı, Hadis no: 3312)

  Cenâb-ı Hakk’ın nazar ettiği kalp nurlanır. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.a.) duasında bu nuru istemişti: İbn Abbâs’tan (radiyallahu anh); “Bir gece Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve âlihi) namazdan sonra şöyle dua ettiğini duydum: Allah’ım! Kalbime nur verip aydınlat, kabrime nur verip aydınlat! Önüme nur verip aydınlat, arkama nur verip aydınlat! Sağıma nur verip aydınlat, soluma nur verip aydınlat! Üstüme nur verip aydınlat, altıma nur verip aydınlat! Kulağıma nur verip aydınlat, gözüme nur verip aydınlat! Saçıma nur verip aydınlat, derime nur verip aydınlat! Etime nur verip aydınlat, kanıma nur verip aydınlat! Beynime nur verip aydınlat, kemiğime nur verip aydınlat! Allah’ım! Benim için nuru (mu) büyüt ve bana bir nur ver! Benim için bir nur daha ver!” (Bu hadisi Tirmizî, 3419; ed-Dârimî an Muh. b. İmrân b. e. Leylâ an ebîhî an İbn e. Leylâ an Dâvud b. Alî b. Abdillah b. Abbâs an ebîhî an ceddihî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti)

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 689 /697

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir

Devam edecek