ŞEHÂDET, ZİKİR EHLİNE MAHSUSTUR III

     Sehl b. Sa’d’den (radiyallahu anh); “Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) müşriklerle karşılaşıp da iki ordu kıyasıya savaşa başlayınca, ashâbından biri özveriyle savaştı, can siperâne kılıç salladı. Hatta bu durumu karşısında ashâb, ‘Falan kimsenin verdiği hizmeti hiçbirimiz veremedik; hiç birimiz onun kadar cihad edemedi’ dediler. Bunu duyan Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ‘O, Cehennem ehlindendir’ buyurdu.” (Bu hadisi Buhârî, Cihâd 76, III, 226; Mağâzî 38, V, 74, 76 ve Müslim, Îmân No. 179, S. 106)

<ŞEHÂDET, ZİKİR EHLİNE MAHSUSTUR III

Diğer rivâyette şöyle geçmektedir: “O Cehennem ehlinden olursa hangimiz Cennet ehli olabilir ki?” dediler. Ashâbdan biri: “Ben onu merak ettim, savaş alanında onu takip edip peşinden hiç ayrılmayacağım” dedi ve onu takibe koyuldu. Nerde durdu ise, o da orada durdu, nerede hızlandı ise o da hızlandı. Derken adam yaralandı, yarasının acısına dayanamadı, kılıcının keskin tarafını karnına koydu, bütün gücüyle üzerine abanarak canına kıydı. Onu takip edip bu vaziyetini gören sahabî Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve âlihi) giderek şöyle demekten kendini alamadı: “Şehâdet ederim ki, Sen Allah’ın Resûlü’sün.” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi): “Ne o, bir şey mi oldu?” diye sorunca, adam şöyle cevap verdi: “Az önce ‘Cehennem ehlindendir’ dediğin ve insanların bu sözüne şaşırdıkları adam var ya, işte onun âkıbetini size haber verebilmek için onu izledim. Ağır şekilde yaralandı, acısına dayanamadı, kılıcının sap tarafını yere koyup keskin uç tarafını göğsüne dayadı; vargücüyle üzerine abanıp kendisini öldürdü.” Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu: “Öyle kimse vardır ki insanlara göre Cennet ehlinin ameli ile amel eder. Oysa o, Cehennem ehlindendir.” (Bu hadisi Buhârî, Cihâd 76, III, 226; Mağâzî 38, V, 74, 76 ve Müslim, Îmân No. 179, S. 106)

Benzerî bir rivâyet daha vardır ve onda şöyle geçer: “Ameller ancak sonlarına bağlıdır, ya da sonlarına göredir.” (Buhârî, Cihâd 76, III, 226; Mağâzî 38, V, 74, 76 ve Müslim, Îmân No. 179, s. 106)

Amellerin sonlarının hayır olması ve son nefeste iman üzere olmanın garantisi ise ancak kalbe zikrullahın yerleşmesi iledir. Kul dili ile Allah’ı zikretmeye başlayıp bu hâlinde istikrarla devam edince, bu alışkanlık hâline gelir. O kulun kalbine zikir yerleşir. Zikrullah kalbe yerleşince de o kulun hâli dâim zikir olur. Son nefesinde de dilinde zikir olur, son nefesi kelime-i şehâdet olan, Cennet’e girer.

Muâz (r.a.) rivâyet etmiştir: “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Bir kimsenin son sözü ‘Lâilâhe illallah/Allah’tan başka ilah yoktur’ olursa, o kimse Cennet’e girer.” (Ebu Dâvud; Hâkim)

 Harp meydanlarında mücahid, düşmandan ziyâde kendi nefsi ile uğraşır. Zira, yanlış bir niyet cihadı bâtıl kılar. Bu bakımdan “Küçük cihaddan büyük cihada gidiyoruz” hadisiyle denmek istenen şudur: “Dikkat edin işin aslı mücahadedir. Mücahadesiz mücadele, işi bâtıl eder. Canınızı veriyorsunuz, sakın ha niyetinizi bâtıl ederek kendinizi hebâ etmeyin.” Bu durumda nefsle olan bu cihad-ı ekber asıl harp meydanlarında lazımdır. Vücud ülkesinde emniyet ve istikrarı sarsarak insanı ebedî felakete sürükleyen nefis ve Şeytan ikilisine karşı verilen cihad, mücahade olarak bilinen cihad-ı ekberdir. Cihad-ı ekber, baştan başa hayatı içine alan cihad mükellefiyetinin de temelidir. Nefs ile olan cihad-ı ekber hakkında bazı deliller nakledelim: “Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabb’inden râzı, O senden râzı olarak dön Rabb’ine!” (Fecr: 89:27,28)

“Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim.” (Kıyâme: 75/2)

“(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabb’imin acıyıp korumuş olduğu müstesna… Şüphesiz Rabb’im çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Yûsuf: 12/53)

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 421/436

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir