RIZA III.....

     Müslümanlık, işleri insanın lehine öyle bir fatura ediyor ki, kaybetmek diye bir endişe, korku yok. İnsanın her ânı ibâdet oluyor. Yeter ki, “O benden râzı olsun. O’nun rızası için ben bu işleri yapmalıyım” diye inanıp niyet edelim. Kişi Rabb’iyle beraber olmazsa, O’ndan râzı olmazsa, kim ne derse desin, dıştan ne kadar şatafatlı, şanlı görünürse görünsün onun içi koftur. Cenâb-ı Hakk’tan râzı olmadığı, O’nunla barışmadığı için mutluluğu bulamaz. Bulunması mümkün değildir. İşte O’na varmanın, O’nunla beraber olmanın, huzurlu olmanın bir tek ve kestirme yolu vardır; o da Allah’ı zikirdir.

<RIZA III.....

Abdullah b. Büsr’den (radiyallahu anh); “Bir adam Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle dedi: ‘Ey Allah Resûlü! Hayır kapıları çok. Hepsini yapmama imkan yok. Bana bir şey söyle de onu yapayım, çok şey söyleyip de unutmayayım.’ ‘Dilin daima Allah’ın zikriyle ıslak kalsın’ buyurdu.” (Tirmizî, 3375; Ebû Kureyb an Zeyd b. Hubâb an Muâviye b. Sâlih an Amr b. Kays an Abdillah b. Busr senedi ile tahrîc etti)

   Cüveyriye’den (radiyallahu anhâ); “Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) sabah namazını kıldıktan sonra, daha o (Cüveyriye) namazgâhındayken çıktı. Kuşluk vakti dönünce o hâlâ yerinde oturuyordu. Bunun üzerine dedi ki: ‘Hâlâ burada oturuyor musun?’ ‘Evet.’ ‘Senden ayrıldıktan sonra üç kere şu dört kelimeyi söyledim. Bu günden beri o kelimeler, eğer senin bütün gün okuduklarınla tartılacak olsa mutlaka o dört kelime ağır basardı. Onlar şunlardır: Sübhanallahi ve bi hamdihi adede halkihi ve rıdâ nefsihi ve zînete arşihî ve midâde kelimâtihî/Allah’ı, mahlûkâtı sayısınca, nefsinin rızâsınca, Arş’ının ağırlığınca, kelimelerinin sayısınca tesbîh (tenzîh) ederim.’” (Müslim, Zikr 79-80, s. 2091; Ebû Dâvud, 1503); Tirmizî, 3555 ve Nesâî, Sehv 93, IV, 77; İbn Abbâs an Cüveyriyye asl-ı senedi ile tahrîc ettiler)

    Bu iki hadis gibi, Allah’ı zikretmenin kolaylığı ve zikrullahın faziletini anlatan daha birçok hadis mevcuttur. Yine başka bir hadiste şöyle buyurulur: Ebû Zer’den (radiyallahu anh); “Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) kışın dışarı çıktı, yapraklar dökülüyordu. Bir ağaç dalı aldı, yaprakları dökülüyordu. Dedi ki: ‘Ey Ebû Zer!, ‘Buyur Ey Allah Resûlü!’ diye cevap verdim. ’Müslüman bir kul, sırf Allah rızâsını tahsil etmek için kalkıp namaz kılarsa günahları, bu ağacın yaprakları gibi dökülür’ buyurdu.” (Ahmed, V, 179; bu hadisi Ebû Âmir an Abdilcelîl b. Atiyye an Muzâhim b. Muâviye edDabbî an Ebî Zerr isnâdı ile tahrîc etmiştir. Râvîleri, Heysemî’ye göre güvenilir kimselerdir, Mecma’ I, 248) Allah’ın rızâsına erişmek için yapılan ibâdetler kulu temizler. Temizlenen ve Allah’ın rızasına kavuşan kul gerçek huzura, saadete hem bu dünyada, hem de âhirette kavuşur. Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Temizlenen, Rabb’inin adını anıp O’na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (A’lâ: 87/14,15)

Yine başka bir âyette; “Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan Cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaadetti. Allah’ın rızâsı ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur” (Tevbe: 9/72) buyurmak sûretiyle gerçek huzur ve mutluluğa, gerçek kurtuluşa, Allah’ı zikretmekle, Allah’ın rızâsına erişmekle ulaşılabileceğini bizlere bildirmiştir. Kulun hedefi Allah rızâsı olunca, kulluk ve taatını tam yapınca, artık onun için hiçbir dert, sıkıntı kalmaz, ölüm korkusunu da böylece yener. Ölüm onun için korkulacak bir şey deği bir vuslat olur.

  “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim Allah’a kavuşmak isterse Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” “Bu, ölümden nefret etmek değil midir?” diye sorunca, şöyle buyurdu: “Öyle değil, şöyle: Mü’mine Allah’ın rahmeti, Rıdvân’ı ve Cenneti müjdelenince, bir an önce Allah’a kavuşmak ister. Allah da ona kavuşmak ister. Kâfire de Allah’ın azabı, gazabı bildirilince, Allah’a kavuşmaktan nefret eder, Allah da ona kavuşmaktan nefret eder.” (Buhârî, Rikâk 41, VII, 191; Müslim, Zikr ve’d-Duâ 15, s. 2065; Tirmizî, no. 1067; Nesâî, Cenâiz 10, VI, 10; İbn Mâce, no. 4264 ve İbn Hibbân, no. 2999)

 Allah’tan râzı olan O’nu ister. Râzı olmayanın ise böyle bir derdi yoktur. Allah’ı istemeyeni de Allah istemez. Çünkü Allah’ın rızâsı, kulunun Allah’tan râzı olmasının bir neticesidir. Bu durumda rızâ ve muhabet hâli birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Kulun Allah’tan razı olması için muhabbetullah gereklidir. Bu hâl de, Allah’ı dâim zikir hâliyle kazanılır.

    Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 585 /595

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir