RIZA II.....

        “Onların Rab’leri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn Cennetleridir. Allah kendilerinden razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabb’inden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.” (Beyyine: 98/8)

<RIZA II.....

  Allah’ın rızası, kulunun Allah’tan râzı olmasının bir neticesidir. Evvela rızâ makamı kuldadır. Verdiği her şeye kul razı olacak.   Kulun, “Elbette yaparsın ya Rabbi! Sen Allah’sın. Ben mahlûkum. Sen hâkimsin. Ben mahkûmum, tasarruf Senindir, Benim değildir” itaat tavrı ile Allah’a teslim olması, rızâ göstermesi sonucu, Allah o kulundan razı olur.

Enes’den (radiyallahu anh); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Büyük mükâfat, büyük belâ ile birlikte olur. Şüphesiz Allah Teâlâ, bir kavmi sevdiğinde onları (belâlara) müptelâ kılar. Kim razı olursa Allah da ondan râzı olur; kim öfkelenirse Allah da ona öfkelenir.” (Tirmizî, no. 2396 ve İbn Mâce, no. 4031; Leys b. Sa’d an Yezîd b. e. Habîb an Sa’d b. Sinân an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etmiştir)

  Hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak imanın şartlarından bir tanesidir. Cenâb-ı Hakk kullarını hem iyilikle-güzellikle, hemde şerle dener. Hastalık, dedikodu, iftira, fitne ile kulunu dener. Mevki, rütbe, mal, çocuk, zenginlik vererek de dener. Bunların tamamı Allah’ın, kullarına ihsanıdır. Hayır geldiği zaman kul, Allah’a şükretmesini bilecek ki, o zaman kazansın. Şer geldiği zaman da sabredecektir. Bu durumda Müslümanın her iki hâli  kazançlı olur. Aksi takdirde, bir insanın kazançlı olması hiç mümkün olamaz.    Allah, çileleri kuluna imtihan amaçlı verdiğinde, “İstemiyorum, bunu bana nereden verdi” diye isyan ederse, “Allah’ı görür gibi ibâdet ediyorum” dese bile demek ki, hâlâ O’nunla barışmamaştır.    Hâris el-Muhâsibî (r.a.) demiştir ki: “Rızâ, Allah-u Teâlâ kulda hükmünü icra ederken, kalbin sükûnet içinde (İlâhî tecelliye teslim) olmasıdır.’’ (İmam Gazâlî, Ravdatü’t-Tâlibîn ve Umdetü’s-Sâlikîn)

Yine bu mânâda, Zünnûn el-Mısrî (r.a.), şöyle der: “Rızâ, başa gelen İlâhî tecelliler karşısında kalbin sevinç içinde olmasıdır.’’ (İmam Gazâlî, Ravdatü’t-Tâlibîn ve Umdetü’s-Sâlikîn) Peygamberimiz buyuruyor ki: Ebu Yahya Suheyb b. Sinan (r.a.) rivâyet etmiştir: “Mü’minin işi hayret edilmeğe lâyıktır; çünkü onun her işi kendisi için hayırlıdır. Bu, sadece mü’min için böyledir. Mü’min sevinirse (Allah’a) şükreder, bu ise onun için bir hayırdır; belâ ile karşılaşırsa sabreder, bu da onun için bir hayırdır.” (Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, Müslim’den)

  İbâdeti zevk hâline getiremeyen insanların hep söylediği şey, “Allah’ın ibâdete ne ihtiyacı vardır” olmuştur. Elbette Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Allah, mutlak gücün, mutlak hakikatin, mutlak mutluluğun, mutlak huzurun kendisidir. Allah Samed’dir; hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. İhtiyacı olan biziz. Huzura, kuvvete, kudrete muhtaç olan biziz. Bizim O’na varmamız için işin kuralı ibâdet etmektir. İbâdet etmeden O’na gidilmez. Asıl gâye Allah’ın rızasını kazanmaktır. Nitekim hem günümüzde, hem geçmişte hayırlara boğduğu kulları, kulluk yapacağı yerde O’nu hiç tanımamıştır. Ama şer ile denediği kulları hep O’nun kapısında O’nu anıyor. Bazen o şer kulun rıhletinde, vuslatında hayır diye gördüklerinden çok daha faydalı oluyor. Onun için âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “Sizin için daha hayırlı olduğu hâlde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu hâlde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara: 2/216)

Bu dünya hayatında işmize gelen oldu mu “kazandık” diyoruz. Belki de kaybediyoruz. “Kazandık” ölçüsü Allah’ın rızası ile birlikte olursa muteberdir. Kazandığımız şey eğer Allah rızasını bize kazandırıyorsa o muteberdir. Onun için niyetlerimiz Allah rızası için olmalı ki, yaptığımız her işte kazançlı çıkalım. Örnek olarak; “Sabah erken kalkacağım, namazımı kılacağım, o namazı sıhhatli kılabilmem için istirahat etmem lazım” deyip, euzu-besmele çekerek, Allah rızasını kazanmayı arzulayarak uyumak ibâdettir. Her ne iş olursa olsun, yaparken, “Ben şunu yaparsam şu hayrım olacak. Şu zararları ödeyeceğim. Şu faydalı konulara yardımcı olacağım, Allah da benden razı olacak” gibi bir niyete sahip olursak, o zaman her işimiz ibâdet olur.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 585 /595

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir