RIZA I.....

              Rivâyete göre; Hz. Cebrail, Peygamber Efendimize, sahabiden Dihye el-Kelbî kıyafetine girmiş olarak gelir. Ashabı içerisinde otururlarken, gelip Peygamber Efendimize bazı sorular sorar. “Cibril Hadisi” olarak bilinen bu hadis-i şerifi aktaralım: “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir gün insanların yanına çıktı. Bir adam O’na gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah Resûlü! İman nedir?’

<RIZA I.....

Cevap verdi: ‘İmân; Allah’a, meleklerine, Kitâb’ına, O’na kavuşmaya, peygamberlerine inanman, ayrıca öldükten sonra tekrar dirilmeye iman etmendir.’ Yine sordu: ‘İslam nedir?’ Cevap verdi: ‘İslam; Allah’a ibâdet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, farz namazını kılman, farz zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır.’ Adam dedi ki: ‘Peki ihsân nedir?’ Cevap verdi: ‘İhsân, Allah’a, sanki O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O, şüphesiz seni görüyor.’ ‘Peki, Kıyâmet ne zamandır?’ diye sorunca, şöyle buyurdu: ‘Onun hakkında sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ama sana onun alâmetlerini anlatayım: Câriye efendisini doğurduğunda bu, onun alâmetindendir. Çıplak, yalın ayak kişiler insanların başına geçtiklerinde, bu da onun alâmetlerindendir. Hayvan çobanları büyük büyük binalar yaptıklarında anla ki, bu da onun alâmetlerindendir. Beş şey vardır ki onları Allah’tan başkası bilemez.’ Sonra şu âyeti okudu: ‘Kıyâmet saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir ve her şeyden haberdardır.’ (Lokman, 34)

 Sonra adam geri gitti. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) şöyle buyurdu: ‘Onu bana getirin!’ Hemen ardına düşüp onu getirmeye teşebbüs ettiler fakat adamın izine rastlamadılar. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi), ‘O Cibrîl’di (a.s.); insanlara dinlerini öğretmek için gelmişti’ buyurdu.” (Ahmed, II, 342, 426; Buhârî, İman 37, I, 18; tefsîr Lukmân 2, VI, 20; Müslim, İman no. 5, s. 39 ve İbn Mâce, no. 64, 4044) “Cibril Hadisi” olarak bilinen bu hadis-i şerif dinin en güzel tarifidir. Sorulan üç şey dindendir. İman dindendir, İslam’ın şartları dediğimiz hususda dindendir. İhsan da dindendir. Ama din bunların tamamıdır. İman eden kul, İslam’ı hayatına geçirerek ibâdetlerle, Cenâb-ı Hakk’ı zikirle Allah’a yaklaşır, sonra kulun kalbi açılır, Allah’ın tecellileri kalbini süsler, donatır. Kalbinden maleyani olan, mâsiva cinsinden olan şeyler boşalır. Boşaldıktan sonra orası tecelligâh-ı Hakk olur. Allah’ın tecelli ettiği bir âlem olur. O âlemde de bulunan Allah’tır. Allah seni görüyor ama sen O’nu göremiyorsun. O’nun seni gördüğünü bilerek, yaşayarak ibâdet ediyorsun. İşte bu hâli yaşamanın adı ihsandır. Bu ihsan hâlini yakalamak için mutlaka imanın ve İslam’ın şartlarının yerine getirilmesi lazımdır. Eğer bu iki şart yerine getirilmezse, ihsana erişilemez. Bu, şu mânâya gelir ki; ihsan sahibi olabilmek için İslam’ın şartlarını harfiyyen uygulamak gerekir. Tabii ki mükellef olunan kadarıyla... Mesela, mal ile yapılan ibâdetler vardır. İmkânı olmayanı Allah bundan mes’ul tutmaz. Zekât ve hac gibi... Zekât mal ile, hac ise hem mal ile hem bedenen yapılan bir ibâdettir. Eğer kişi yapabildiklerini terk ediyorsa, bu durumda ihsandan bahsetmesi yalancılıktır. Cenâb-ı Hakk;

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız (yapmıyor olduğunuz) şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf: 61/2) buyuruyor.

Bu durumda,yapılan bir propagandaya benzer. Bu iş propaganda işi değildir. İhsan hâlinde kul, Allah’ı görür gibi ibâdet etme mevkiine erişmiş olur. Müslümanın, ihsan hâline gelirken Allah’ın imtihanlarından geçtiğini bilmesi lazım. Bu imtihanlar; çile, meşakkat, genişlik, zenginlik, rahatlık, darlık, fakirlik ve benzeri olarak gelir. Bunlar kulun inişli-çıkışlı denendiği yerlerdir, kader cümlesinden kabul edilir. Kulun ihsan mertebesini tam yakalayabilmesi ve o hâl ile hâllenmesi için, bu zikzaklarla Allah kulunu dener. Bu imtihanlar esnasında, kulun Yaratanına “Niye beni böyle deniyorsun?” deme hakkı yoktur. Hangisi hakkımızda hayırlıdır, onu bilemeyiz. Sabretmek, herşeyin Allah’tan olduğunu bilmek lazımdır. Çünkü bunun sonunda “raziyeten merziyye/râzı olma ve râzı olunmaya” geçiş vardır.

 

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 585 /595

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir