PEYGAMBER EFENDİMİZ ALLAH’I EN ÇOK ZİKREDENLER İÇİN GÜZEL ÖRNEKTİR II.....

    Öyle bir hat ki, Peygamber Allah’tan hiç ayrılmıyor. Rabıtası direkt Allah’a... Allah’ın elinde, yed’i kudretinde. O’nun elinin dışında değil. İnsanlar içinde davranış biçimleri, aile etrafı içerisinde münasebeti, insanlarla hukuku tam bir örnektir.

<PEYGAMBER EFENDİMİZ ALLAH’I EN ÇOK ZİKREDENLER İÇİN GÜZEL ÖRNEKTİR II.....

  Cenâb-ı Hakk O’nu öyle bir programlamış ki, O’nun mutlak kaderi mükemmel bir insan olmak. Bazılarının iddia ettiği gibi; “Şurada-burada çalıştı da bunlar oldu. Akıllıi maharetli biriydi de doğru oldu...” Bu çok yanlış, bâtıl bir iddiadır. O’nda o kabiliyet ve iktidar, sırf o risâletin-nübüvvetin nuru münasebetiyledir. Bütün dünya bir araya gelse, o vadide, o

kulvarda, aynı metodla, aynı gayeye varmak için çalışsa, Hz. Muhammed’in (s.a.a.) tırnağı olması mümkün değildir. Bastığı toprak olması mümkün değildir. Bütün bunlar bir formülün neticesi değildir. Tamamen nasib-i, İlâhî, Allah’ın lutf u keremidir. Âyette; “(Resûlüm!) Biz, Seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” ( Enbiyâ: 21/107) buyuruluyor.

 O, âleme rahmet olarak gönderilmiş, yani O bir vazifeyle gönderilmiştir. O matlub, bütün insanlık da taliptir. O Allah’ın matlubu, Allah’ın sevdiği, seçtiğidir.

Peygamber Efendimiz; “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (İmam Mâlik, Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8; İmam Menâvî, el-Künüzü’l-Hakâyık; Suyûtî,Câmiu’s-Sagir) buyuruyor.

  Maksat, gaye; güzel ahlâktır. Peygamber Efendimizin yanına birisi gelip, “Ya Resûlallah, din nedir? Bana öğret” dedi. Hz. Peygamber “İyi ahlâktır” buyurdu. Sonra adam bir sağdan, bir soldan gelerek her sefer aynı soruyu tekrarladı. Peygamberimiz de her seferinde buyurdu: “Din güzel ahlâktır.” (İmam Gazâlî, Kimya-yı Saadet)

Demek ki, güzel ahlâk işin özüdür. Güzel ahlâkın numunesi olarak da Cenâb-ı Fahr-i Kâinat Efendimiz, biz insanlara, bütün beşeriyete canlı bir güzel ahlâk örneği, Kur’ân numunesi olarak takdim edilmiştir. İbâdetlerden, Allah’ı zikirden asıl maksat temizlenmek, nefsi terbiye, tezkiye etmek böylece ahlâk-ı zemimeyi ahlâk-ı hamideye çevirmek ve Allah’a kavuşmaktır. Abdulkadir Geylani Hazretleri, “Fethu’r-Rabbanî ve’l-Feyzu’r- Rahmânî adlı eserinde şöyle buyuruyor: “Kalp, Aziz ve Celil olan Allah’ı zikre devam ettikçe kendisine mârifet gelir, ilim gelir, tevhid gelir. Ayrıca Allah’tan gayri şeylerden yani masivadan yüz çevirir. Zikrin devamı dünya ve âhiret hayırlarının devamına sebep olur. Kalp mânâ yönüyle sıhhatli olduğu zaman zikir de daimî olur. Etrafına ve üzerine zikir yazılır. Bu durumda kişinin gözleri uyur fakat kalbi, Aziz ve Celil olan Rabbini zikreder. Bu hâl ona Peygamberinden miras kalmıştır.”

  Peygamber Efendimizin, hayatının her ânında ve de her mekânda, Cenâb-ı Hakk’ı zikrettiğini, dua ettiğini görürüz. O’nun her hâli ve her ânı zikirdir. Uykudan uyandığında, elbisesini giyerken, tuvalete girerken, abdest alırken, guslederken, otururken, kalkarken, elbisesini çıkarırken, yemek yerken, yemeği bitirdikten sonra, bir şey içerken, içtikten sonra, mescide girerken, mescidden çıkarken, çarşıya çıkarken, sefere çıkarken, savaşa giderken, harp esnasında, savaştan dönerken, yatmaya hazırlanırken, güneş doğarken, güneş doğduktan sonra, güneş batarken, güneş tam tepedeyken…Özetle O’nun zikirsiz geçen bir ânı dahi yoktu. Her ânı ve hâli Allah’ı zikirdi. Bu nedenle, Allah’a kavuşmayı uman çokça zikredenler için Resûlullah (s.a.a.) usvetün hasene/güzel örnektir.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 655 /639

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir