ÖLÜMÜ TEFEKKÜR III

     Ölümü düşünmek lazımdır. Bunu yaptığımız zaman ibâdeti, zikri daha yerinde, zamanında ve de fevkinde edâ ederiz. Onun da feyzi-muhabbeti farklı olur. İnsanın, “Dünyaya niye geldik?” diye sorması lazımdır. Allah kulunu deniyor. İnsanın kazanması için dediklerini yerine getirmesi lazımdır. Yüce Allah’ın dediklerini yerine getirmenin ve O’nun rızâsını gözeterek yaşamanın adı da ibâdettir. İbâdetler bizi Allah’a taşır. Bu sebeple, Allah’a ulaşmak, O’na kavuşmak isteyen insanın yaşantısında ibâdetler önemli bir yer tutar. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de Allah’a kavuşmayı ummayanlar ve dünya hayatına râzı olanların âkıbetini ikaz buyuruyor: “Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına râzı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gâfil olanlar yok mu, işte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!” (Yûnus:10/7, 8)

<ÖLÜMÜ TEFEKKÜR III

“Ama onlar, önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler. Allah, zâlimleri çok iyi bilir.” (Cuma: 62/7)

 O kişiler Allah’a ulaşmayı ummadılar. Allah’a döneceklerine, O’na hesap vereceklerine ihtimal vermediler. Oysa Cenâb-ı Hakk, hem iyilik, hem de kötülük yönünden zerrenin hesabını soracaktır. Böyle bir şeyi hesaba koymayanlar ise, âyete göre dünya hayatına râzı olup onunla rahat bulanlardır. Her nefis ölümü tadacaktır. Geriye kalacak olan sâlih amellerdir. O sebeple akıllı kul, sâlih amellere sarılmalıdır. Ebû Zer’den (radiyallahu anh) rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyurulur: “Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) mesciddeyken yanına girdim, şöyle buyurdu: ‘Mescidin bir saygısı (tahiyyesi, selâmı) vardır.’ Dedim ki: ‘Ey Allah Resûlü! Mescidin saygısı nedir?’ “(Girince) kılacağın iki rek’at namaz’ buyurdu. ‘Allah sana, İbrahim ve Mûsâ’nın suhuflarında bulunanlardan hiçbir şey indirdi mi?’ diye sorunca, bana; ‘Ey Ebû Zer, şunu oku: ‘İyi temizlenen ve Rabb’inin adını anıp namaz kılan kimse felaha ermiştir. Siz bilakis dünya hayatını tercih ediyorsunuz, oysa âhiret daha iyi ve daha kalıcıdır.’ (A’lâ, 87/14-19)

  Bu, ilk suhuf olan İbrâhim’in ve Mûsâ’nın suhuflarında da vardır’ buyurdu. Dedim ki: ‘Ey Allah Resûlü! İbrâhim ve Mûsâ’nın suhuflarında ne tür hikmetler vardı?’ Cevaben şöyle buyurdu: ‘Bunlarda ibretli şeyler vardı. Mesela, ölümü görüp de inandığı hâlde rahat olan kişiye şaşarım. Cehennem’in var olduğunu bilip de gülene şaşarım. Dünyanın içinde yaşayanlarla beraber değiştiğini görüp de tatmin olan kişiye de şaşarım. Kadere inanıp da sonra (yorulup) durana şaşarım. Hesaba inanıp (gereğince) amel etmeyene de şaşarım.’” (Rezîn)

 Allah’a kavuşmayı ummayanların dertleri hep dünyadır. “Gelin biraz âhiretten bahsedelim” denildiğinde, “Güzel ama ne zaman olacak? Gidip gelen var mı?” gibi çok yanıltıcı ve hileli sorular sorarlar. Nefis insanı böyle konuşturur. Onun avukatı da İblis’tir.

İbn Mes’ûd’dan (radiyallahu anh);

 “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: ‘Allah’tan nasıl hayâ edilmesi gerekiyorsa öyle hayâ edin!’ Dedik ki: ‘Ey Allah Resûlü! Allah’a şükür biz Allah’tan hayâ ediyoruz.’ Bunun üzerine Resûlullah (s.a.a.); ‘Yaptığınız (hayâ) değildir ama Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başını ve içindekileri, karnını ve içindekileri koruman, ölümü ve kabirde çürümeyi hatırlamandır. Kim âhiret yurdunu isterse, dünya ziynetini terk eder ve âhireti dünyaya tercih eder. Kim böyle yaparsa, Allah’tan hakkıyla ve kâmaliyle korkmuş olur’ buyurdu.” (Tirmizî, 2458; Yahyâ b. Mûsâ an Muh. b. Ubeyd an Ebân b. İshâk ani’s-Sabbâh b. Muh. an Murreti’l-Hemedânî an İbn Mes’ûd senedi ile tahrîc etti)

 Bu hadis-i şeriften şu sonuç çıkarılmamalıdır: “Mal-mülk kazanmayacak mıyız?” Tabii ki en fazla biz kazanacağız; helalinden kazanacak, Allah yolunda ve rızâsı uğrunda harcamasını becereceğiz. İnsanlar da “Demek ki inançlı insanlar bunu kazanmasını iyi biliyor” diyerek örnek alacaklar. Böylece, belki müellefe-i kulub/madde ile kalbi yumuşayanlar sınıfına girerler.  Nitekim bu gerçek hadis kitaplarında anlatılmıştır: Enes’den (radiyallahu anh); “Hz. Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve âlihi) İslam üzere bir şey istenildiğinde mutlaka vermiştir. Bir adam geldi, ona iki dağ arasında bir arazi verdi. Adam kavmine dönüp şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Koşun Müslüman olun! Çünkü Muhammed (s.a.a.), fakirlikten korkmayan adam gibi çok veriyor.’ Böylece dünyalık için Müslüman olan adam, çok geçmeden İslam’ı dünya ve üzerindekilerden daha çok sever hâle gelirdi.” (Müslim, Fadâil 57- 8, s. 1806; bunu Mûsâ b. Enes ve Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti)

Demek ki ölümü tefekkür etmek, dünyadan tamamen el-ayak çekmek için değil; insanı âhirete, Allah’a kavuşacağı güne hazırlaması, ibâdetlerini, Allah’ın zikrini daha yerinde, zamanında ve de fevkinde edâ etmesi içindir. Allah’a kâmil mânâda kulluk, O’nu her an hatırlamakla gerçekleşir. Bunun tersi gaflettir. Gaflet bir nevi uykudur. Gafleti dağıtmak ise ancak ölümü tefekkür ile temin edilir. Ölümü tefekkürde ölümsüzlük sırrı saklıdır.

 

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 437/448

Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir