ÖLÜMÜ TEFEKKÜR II

 Hayat da, ölüm de mahlûktur/yaratılmıştır. Ama ölüm öyle bir mahlûktur ki, nefsimize, yok olmak gibi görünüyor. Hâlbuki, maddesiz yaşantının boyutlarıdır. Ruh planında girdiğimiz bir âlemdir. İşte buna insanın inanması ve burası için hazırlık yapması lazımdır. Bunun muhasebesi, murakebesi yapılıp orada nasıl temize çıkacak isek, o şekilde hayatımızı tanzim etmemiz, âhirete inanmak mânâsına gelir ki, bunu da bir Müslüman olarak hayatımıza geçirmemiz şarttır ve de esastır. Geçirmediğimiz takdirde o zaman bizim adımız, inkârcı-münkir olur. Ebedî hayatımız da zindan olmuş olur. İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve kaza-kadere inanmaktır. Bu, öldükten 

<ÖLÜMÜ TEFEKKÜR II

sonra dirilme ve hesap vermeyle iç içe bir durumdur. Bunu kabul etmeyenin adı Müslüman olamaz. Ölümün en mühim özelliği her ân âhireti hatırda tutturması, kulu buna göre hazırlamasıdır. Bunun da yolu “ölümü tefekkür”dür. İbâdet azalması, âhiret inancının zayıflamasını da beraberinde getirir. Çünkü alabildiğine bir başıboş koşuş neredeyse hepimizde vardır. İnsan böyle bir boşluğa düştüğü zaman, dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi olur. Âhireti de unutur, hesabı da unutur. İnansa bile bunlar hayatta onu etkileyen şeyler olarak karşısına çıkmaz. Bu sebeple eğer kullukta ısrarlı isek, insanın ibâdet ve taatle içiçe olması lazımdır. Peygamber Efendimiz şu ikazı yapar: “Hiç şüphe yok ki, şu kalpler paslanır. Ve yine hiç şüphe yok ki, onların cilası Kur’ân-ı Kerim okumak, ölümü hatırlamak ve zikir meclislerinde bulunmaktır.” (Abdulkadir Geylani, Fethu’r-Rabbanî ve’l Feyzu’r-Rahmâni, s. 179)
Bir başka hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz; “Ölmeden evvel ölünüz” (Aclunî, Keşfü’l-Hafa,c.2, hn: 2669)
“Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz” buyurdu. En güzel muhasebe de insanın “Nereden geldim, nereye gideceğim? Ben neydim, ne oldum? Ne yapıyorum?” diye kendini hesaba çekmesidir. Bütün bunların insanın gönlünde yer edebilmesi için, âlemde geçici bir yolcu olduğunu çok iyi bilmesi, ölümü tefekkür etmesi lazımdır.  Hadis-i şeriflerde ibret alınması için ölüm ve kabir hâlleri anlatılmıştır: Büreyde (r.a.) rivâyet etmiştir:  “Kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım fakat bundan sonra ziyaret edebilirsiniz.” Başka bir rivâyet ise şöyledir:  “Kabirleri ziyaret etmek isteyen, ziyaret etsin; çünkü kabirleri ziyaret etmek insana âhireti düşündürür.” (Müslim, Cenâiz No. 106, S.672; Ebû Dâvud, No. 3235; Tirmizî, No. 1054 ve Nesâî, Cenâiz 100/1-2, IV, 89 (ayrı ayrı)

Abdullah ve Süleymân b. Büreyde an Ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler)
Ebû Saîd’den (radiyallahu anh); “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), namazgâhına girince, cemaatin çokça konuştuklarını görerek şöyle buyurdu: ‘Eğer siz lezzetleri yok eden (ölümü) ansaydınız, bu kadar çok konuşmazdınız. O lezzetleri yok edeni çokça anın! Kabir her gün şöyle konuşur: Ben gurbet eviyim. Ben içinde yalnız yaşanan bir evim. Ben içinde kurtlar ve zararlı haşaratın bulunduğu evim. İnanmış bir kul defnedildiğinde kabir ona şöyle hitap eder: Merhaba, hoş geldin-safâ geldin! Sen üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi idin. Artık bana kavuştun. Sana yapacağım iyiliği bizzat gözünle göreceksin. Sonra genişler, genişler ve ona Cennet’e bakan bir kapı açılır. Fâcir ve kâfir kula gelince, kabir ona şöyle seslenir: Sana ne merhaba, ne hoş geldin, ne de safâ geldin! Çünkü sen üzerimde yürüyen en nefret ettiğim kişiydin. Artık bana geldin, bana kavuştun, şimdi sana yapacaklarımı göreceksin. Sonra, üzerine çullanacak, sıkacak, sıkacak kaburgaları birbirine girecektir.’ Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) parmaklarını birleştirerek şöyle buyurdu: ‘Ona doksan ya da doksan dokuz ejderha musallat edilecek. Onlardan birisi yere şöyle bir üfürse yerde hiçbir şey bitmez ve dünyada hayat da kalmaz. Hesap vermek için dirilinceye dek onun etinden koparıp onu sokacaklardır.” Ardından Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi), ‘Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur’ buyurdu.” (Tirmizî , no. 2460; Muh. b. Ahmed b. Meddûyeh ani’l-Kâsım b. el-Hakem an Ubeydillah b. el-Velîd el-Vassâfî an Atiyye an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti  )

Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 437/448
Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir