Nimet verilen kulların yolunda olmak.....

Muhterem Hocam, Biz, her gün Fatiha suresini namazlarımızda okuyoruz. Fatiha, Kur'an- ı Kerim'in bir özetidir. Bu surenin tam ortasında "Bizi doğru yola ilet" ayeti geçiyor. Devamında, "Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil" ayetleri var. Bunu biraz açar mısınız?

<Nimet verilen kulların yolunda olmak.....

"Ya Rabbi! Bizi nimet verdiğin kimselerin yoluna hidayet eyle! Sapıkların, dalalet ehlinin yoluna değil." Neden? Çünkü insanoğlu hayata bir defa geliyor. Bir defa sapıtırsam, ikincisinde kazanırım gibi bir ihtimal yok.

Bir kere sapıtanın bir daha hidayet üzere olması mümkün olmuyor.  Onun için beş vakit namazımızda okuduğumuz, Kur'an-ı Kerim'in o güzel suresi Fatiha'da: "Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna" diyorsun.
 
Doğru yolu istiyorsun. Bir de nimet verdiği kullarının, yani manen önlerini açıp, kalplerini feyizyab ettiği kullarının yolunda olmak istiyorsun. Bir Müslüman günde beş vakit namazında bunu okuyor, bu duayı yapıyor.
 

 
Peki, bunu okuyan mümin ne olur? Küfrün karanlığından, zulmünden kurtulur. Hidayet üzere olan bu insan, küfre düşmekten kurtulur. Zalim olmaktan uzak olur. Haliyle küfrün zulmünden uzak olan, daha doğrusu kendisi kafir olmayan, zalim olmayan bir insan, adil olur. Rahmet ehli olur. Mağfiret ehli olur.
 
Cenab-ı Hakk'ın rahmet sıfatlarının tecelli ettiği bir kalbin sahibi olur. Allah'ın Kur'an'da beyan ettiği kamil bir kul, kamil bir mümin, bugünkü deyimle erdemli bir insan haline gelir.
 
Muhterem Hocam! Fitnenin yoğun olduğu bir zamanda dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda tavsiyeleriniz neler olur?
 

 
Burada arzu edilen iman üzere rıhlet etmektir. Dualarımızda hep deriz: "Ya Rabbi! Son nefeste bize iman nasip eyle!" Onun için aşıklardan biri güzel söylemiş demiş ki;
 
"Son nefeste söylemezse bu diller, Bülbül gibi dilin olsa ne fayda"
 
Her şeyin var. Kainat senin. Ama bir tek Keliıne-i Tevhid'i, şahadet cümlesini söyleyemiyorsun. O zaman ebedi hayat gidiyor. Şimdi atladın, zıpladın, hoyrat oldun, nazik oldun, nezafet sahibi oldun.
 
Aslında hiç bir şey olmadın. Niye? Sen ebedi hayatı kaybediyorsun da ondan. Onun için insanın imanını koruması kadar önemli bir davası, bir meselesi olamaz. İmanın kemalinin, imanın sıhhatinin korunması şarttır ve de esastır.
 

 
Cenab-ı Hak, kullarını yarattı. "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murat eyledim. Onun için de bu alemi, insanı halkettim/yarattım" diyor Yüce Allah.
 
Cenab-ı Hakk'ın maksadı, Kendini izhar etmesidir. Bu alemi bir maksada binaen yarattı.
 
Onun için Niyazi Mısri diyor ki: Görünen kendi Zatıdır, değil sanma ki gayrullah.
 
Yani insanoğlunun, tabiatın her köşesinde, her varlığında, zerresinden kürresine kadar, o ezeli iradeyi görmesi lazım. Ne mutlu o insana ki, varlığın her zerresinde Cenab-ı Hakk'ı görebilme şuuruna maliktir.
 
Bir zat-ı muhteremle konuşurken ona; "Efendim! Lütfen bana Cenab-ı Hakk'tan bahsedin. Nerededir? Nasıldır?" dedim. "O açıktadır, görmüyor musun?" dedi.
 

 
Hz. Ali, görmediğim Allah'a inanmam diyor. Niyazi Mısri  de:  "Görünen  Kendi  Zatıdır/ Değil  sanma ki gayrullah" diyor. Her şeyde Allah görülüyor. Nasıl görüyoruz? Nasıl işitiyoruz? Nasıl bir hayatımız var? Bunlar ardı ardına geldiği zaman o güç, o kudret bir de bakıyorsunuz, ortaya çıkıyor. Onun için imanın sıhhati şart ve amel ile onu takviye etmek esastır."
 
Diğer taraftan siz bir gerçeği yaşayıp hayatınıza geçiriyorsunuz. Peki, sen saraylarda, köşklerde, güzel yerlerde hayatını geçirirken, yanı başındaki insanın, çukurda, çöplükte olmasını ister misin?" (Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin Sırları eserinden) H: AknAydn