MUHABBETULLAH I.....

    Sevgi kuvveti, insan fıtratına yerleştirilmiş köklü bir hassadır. Fıtrî kuvvetlerin belki de en güçlülerindendir. Fıtrî yapıyı değiştirmek mümkün olmadığından, sevgiden bigâne kalmak da mümkün değildir. O hâlde sevmek, hem İlâhî bir lutuf ve hem de aslî bir ihtiyaçtır. İnsan psikolojisi tetkik edildiğinde, sevgi kuvvetinin sonsuza uzanma temayülü olduğu görülür.

<MUHABBETULLAH I.....

 Sevginin sınırsızlığı, esasen sevilenin de ezelî ve ebedî olmasını gerektirir. Sevgi bütün insanlarda ortaktır. Bu hususta insanlar arasında ihtilaf bile yoktur. Ancak, sevgi nereden kaynaklanacak ve nereye yönelecek? Bu hususta insanlar arasındaki kanaatler değişmektedir. Mantıkî ve ilmî ölçü odur ki, sevgi ezelîye ve ebedîye açılmalı ve layık olana yöneltilmelidir. Ezelî ve ebedî olan sevgiyi de yaratan yüce Allah’tır. Zira bütün güzellikler, menşei ve dal olarak O’nunla vardır. Ohâlde zaruri olarak şu neticeye geliyoruz ki, sevilmeye layık olan yalnız Allah’tır. Diğer bütün sevgiler, buna göre mecazîdir ve bundan kaynaklanmaktadır. Sevgi kanunu âlemde cazibe kanunu gibidir. Ve sevgi, talebin ileri bir seviyesidir. Hatta sevgi rızâdan da ileridir. Allah’ın hükmüne rıza, makamların en yükseklerindendir. Hâlbuki muhabbet, rızadan da ileri muhkem bir derecedir. Uhrevî mertebelerin en yücelerindendir. Sevilmeye layık yalnız Allah’tır. “Neyi seviyorsan, değerin ona göredir” ölçüsüne göre, en büyük şeref muhabbetullaha sahip bir kalp taşımaktır. Sevenin sevdiğine kavuşmayı ve onunla beraber olmayı istemesi, sevginin temelini oluşturur. Allah’ı seven, ölüm hadisesi karşısında bile O’na kavuşmayı candan arzular.

 Âişe’den (radiyallahu anhâ); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: ‘Kim Allah’a kavuşmak isterse Allah da ona kavuşmak ister. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.’ ‘Bu, ölümden nefret etmek değil midir?’ diye sorunca, ‘Öyle değil, şöyle: Mü’mine Allah’ın rahmeti, Rıdvân’ı ve Cennet’i müjdelenince, bir ân önce Allah’a kavuşmak ister. Allah da ona kavuşmak ister. Kâfire de Allah’ın azabı, gazabı bildirilince, Allah’a kavuşmaktan nefret eder, Allah da ona kavuşmaktan nefret eder’ buyurdu.” (Buhârî, Rikâk 41, VII, 191; Müslim, Zikr ve’d-Duâ 15, s. 2065; Tirmizî, no: 1067; Nesâî, Cenâiz 10, VI, 10; İbn Mâce, no. 4264 ve İbn Hibbân, no. 2999; Katâde an Zürâre b. Evfâ an Sa’d b. Hişâm an Âişe asl-ı senedi ile; tahrîc ettiler)

   Resûlullah (s.a.a.), kulun kalbinde hissettiği bu özlemi, Allah’ında kuluna karşı hissettini ifade ediyor. Demek ki, Allah’ı sevdiğini iddia eden kul, ölümden korkmak yerine ölümü Allah’a kavuşturan bir vasıta olarak sevecek ve isteyecektir. “İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise daha sağlamdır” (Bakara: 2/165) âyet-i kerimesi bu sevginin imanla muhkemleştiğini haber verir.  Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine vâsıl olmak için evvela yapmamız gereken, itikatımızı sağlam bir itikat hâline getirmektir. İnanç çok mühimdir. Eğer inancımızda bozukluk olursa işlerimiz sarpa sarar. Cenâb-ı Hakk Kur’ân’da imandan bahisle hep gayb olan hususlardan bahseder: “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” “Yine onlar, Sana indirilene ve Senden önce indirilene iman ederler; âhiret gününe de kesinkes inanırlar.” (Bakara: 2/3,4)

 İnsana gördüğü bir şeye “iman et” demeye gerek yoktur. Görmediği bir şeye inanç teklifi yapılıyor. İnsan görmediği Allah’a, âhirete, meleklere, cinlere, Cennet’e, Cehennem’e, ona göre gâib olanlara iman edecek ki, imanı sağlam olsun. Ayrıca bunu tevil de etmeyecek. Saf, tertemiz bir inançla inanacak itikat edecek. Bunun ardından da, sâlih amel işlemek için çok güzel bir niyete sahip olunması lazımdır ki, yapılan iş güzel olsun. Yapılan ameller, ibâdetler Allah için olmazsa, başka bir menfaat kapısını açmak için yapılıyorsa, canını verecek derecede de amel güzel görünse fakat niyet hâlis olmazsa, o amelinde, ibâdetinde hiçbir faydası olmaz. Nitekim Resûlullah (s.a.a.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor; “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) buyurdu: Ameller ancak niyetlere göredir. -diğer rivâyette ‘niyete göredir’ diye geçer- Herkes niyetine göre muamele görür. Hicreti, Allah ve Resûlüne olanın hicreti, Allah ve Resûlünedir. Hicreti, elde edeceği dünyalık ya da evlenebileceği bir kadın için olursa, hicreti ne için ise onun için olur.” (Buhârî, Bedu’l-Vahy 1, I, 2; ıtk 6/2, III, 119; Menâkıbu’l-Ensâr, 45/2, IV, 252; Nikâh 5, VI, 118; Eymân 23. VII, 231; Müslim, İmâret 155, s. 1515; Ebû Dâvud, 2201; Tirmizî, 1647 ve Nesâî, Tahâret 60, I, 59- 60; Yahyâ b. Saîd an Muh. b. İbr. an Alkame b. Vakkâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler)

 

 Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 571 /584

     Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir