İslam’ın maksadı mükemmel mümindir.....

İslam'ın maksadı, mükemmel bir mümin, Müslüman yetiştirmektir.

<İslam’ın maksadı mükemmel mümindir.....

"İslam'ın maksadı, mükemmel bir mümin, Müslüman yetiştirmektir. Bu Müslüman'ın vazifeleri ve sıfatları var. Kur'an'ın bütünlüğü içerisinde bunu yaşamanın adına Müslüman'ın kemali deniyor.
 
Müslüman bunu yakalayacak. İslam bu insanı hedef alıyor. O mükemmel insanın elinde mükemmel siyaset olur. Mükemmel sanat, mükemmel ziraat, mükemmel ticaret olabilir. O insanın olmadığı yerde, kurallar ve kaideler ne olursa olsun, onun yerine iman etmeyen bir adamı koy, hiç bir şey olmaz.
 
Mesela, demokratik sistemler görünüşte çok güzel şeyler. Ama siz bunu İslam'ın dışı olarak da kullanabilirsiniz, İslam'ın içi olarak da. O halde bu sistemleri ele alıp mütalaa, müzakere etmek yerine, o sistemlerde icra-i faaliyette bulunan ferdi eğitip yetiştirmek görevi ile mükellef olmamız lazım.
 
Müslüman'ın nasıl olabileceğini, Müslüman'ın vasıflarını, şartlarını ortaya koymamız lazım. Koyduğumuz zaman görürüz ki, her taraf güllük gülistanlıktır. O Müslüman'ın olmadığı yerde, adı ne olursa olsun her taraf cehennemdir.
 
Üç sınıf İnsan
 

 
Muhterem Hocam! Yine Kur'an'da insanın, Kur'an'a karşı takındığı tavra göre sınıflandırıldığını görüyoruz. Genelde bu tasnif içerisinde müminin kim olduğunu az evvel ifade ettiniz. Mümin modeli dışında Kur'an'da takdim edilen insan modelleri hangileridir?
 
Kur' an' da insan üç sınıfta mütalaa edilir. Birincisi inanan Müslümanlar, ikincisi inanmayan kafirler, üçüncüsü inanmadığı halde inanmış görünen münafıklar. En şedidi de bu üçüncü sınıftır. Allah ikisinin şerrinden bizleri halas eylesin, muhafaza eylesin!
 
İnanmayan bellidir. Az evvel saydığımız İslam'ın şartlarına, hiç bir şeye inanmaz. Hiçbir ibadeti yerine getirmez.
 
Burada bir inceliğe dikkat etmemiz lazım
 

 
Burada bir inceliğe dikkat etmemiz lazım. İmanın şartlarından bir tanesini bir insanda gördüğümüz zaman, onu biz iman ehli olarak kabul edelim ki, kurtuluşuna vesile olalım. Yani "hüsnü zan " sahibi olma zarureti vardır. Eğer sen, ona diğer aradığın şartlar üzerinde yok diye ille de " kafir" dersen hakikaten onu küfredenler sınıfına sokarsın.
 
"Bak, Allah'a inanıyor" der de diğer şartlarda herhalde bunda mevcut diye meseleye yaklaşırsan, iman etmesine vesile olursun. Yani hüsnü zan sahibi olmak çok mühimdir.
 
Su-i zan terk edilmeli
 

 
Günümüzde ne hikmetse, hep su-i zanla amel ediyoruz. Hep insanı suçlayan noktalardan hareket ile üzerine gidip ille de "bu Müslüman değildir" diye ispatlamaya çalışıyoruz. Sen, kendi nefsinin adam olmasına, nefsinin iman etmesine gayret etsene! Böyle bir gayretimiz yok.
 
Başkasının üzerine gidiyoruz. Onda çok şey arıyoruz. Bir de bakıyoruz kendi halimize; namazı dosdoğru kılmıyoruz. Allah'ı zikirden, Allah'ı sevmekten, Allah'tan korkmaktan mahrumuz. 
 
Sanki İslam, başkası için geldi, bizim için gelmedi. Evvela kendi nefsine dönüp de, "Niçin Allah'ı sevemiyorum, neden O'ndan korkamıyorum, niçin huşu içerisinde namazımı kılamıyorum?" sorgulamasını, bu muhasebeyi yapmamız gerekirken, elimize bir kağıt kalem alıyoruz, başlıyoruz tasnif etmeye. İşte yanlış olan nokta bu. Müslümanların bunu aşmaları lazım. Özellikle günümüzdeki kardeşlerimizin aşması lazım.
 
İnanan insanların bazı hususlarda "Hasbunallahu ve ni'mel vekil/Allah bize yeter, o ne güzel vekildir" demesi lazım. Öyle bir hassasiyetle işin üzerinde durması lazım ki, "Benim bu yaptığım işin tamamı doğrudur. Ama doğru olan bu işi yaparsam ümmet-i Muhammed'in tevhidine zarar gelir" düşüncesini doğuran noktada susacak. İşte olgunluk, kemal de buradadır. Bunu yapacağız, yapmamız lazım. Bunu konuşan/yazan olarak biz yapacağız. Dinleyen/okuyan olarak arkadaşlarımız yapacak.
 
Hesap endişesinden mahrumiyet
 

 
Münafık üzerinde durmaya gerek yok. Onun hali çok enteresandır. Gelir, seninle oturur. Gider, arka taraftan dalga geçer. "Enayileri kandırdım" der. Bunlar ayet mealleridir.
 
Bizim Trabzon'da, Ortahisar Camii var. Nurettin Hoca diye bir imamı vardı. - Allah rahmet eylesin- O, nifak ehlini tasvir ederken derdi ki: "Gider, canavarla bir olup parçalar, öldürür. Güzelce yerler. Ondan sonra gelip seninle oturup ağlar."
 
Bazıları, bir başka yerde ümmetin, Müslüman'ın aleyhinde en hassas konularda, en korkunç tavizi verir, sonra çıkar efkar-ı umumiye, "Ay! Vay!" der. Bu ne çelişkidir. Bu iman ehli olmak değil. Allah korusun!
 
Biz her şeyden evvel Allah'a vereceğimiz hesabı düşünürsek, bu hesapta nasıl temize çıkabileceğimiz endişesini taşırsak, bu nifaktan kurtuluruz.
 
Bence iman ehli olduğu halde, sonunda nifaka düşenlerin en büyük zafiyeti, Allah'a hesap verme endişesinden mahrum olmalarıdır. Bir insan bu endişeden mahrum olursa - Allah muhafaza eylesin- her türlü çirkin hallere duçar olup her şeyini kaybedebilir." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hikmetin sırları eserinden) H; AknAydn