İSLAM’A İTİRAZLARA GENEL BİR BAKIŞ I.....

    Prof.Dr. Haydar BAŞ hocamızın ‘Din Tahripçilerine Kur’an-ı Kerim’in Cevabı’ eserinde ‘İslam’a itirazlara genel bir bakış’ hakkında şu bilgilere yer vermektedir:  Cenâb-ı Hakk tarafından vahiyle gönderilen İslâm Dini, temiz, nezih ve kâmil bir yapıyla tesis ve ikame olunmuştur.

İSLAM’A İTİRAZLARA GENEL BİR BAKIŞ I.....
Mimar Gökhan Demir

İSLAM’A İTİRAZLARA GENEL BİR BAKIŞ I.....

    Bu ilâhi gerçek en güzel manada ise Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ve O'nun Ehl-i Beyti tarafından yaşanmıştır. "Asr-ı Saâdet" diye bilinen bu dönem, insanlığın hakikatle buluşma ve kucaklaşmasının zirvesini teşkil etmektedir. Tarih, ulvi hakikatlerin böylesine mükemmel surette yaşandığı ne başka bir zaman dilimini ve ne de inancında böylesine samimi başka bir topluluğu kaydetmektedir. Bu dönemde Kitap ve Sünnet, Allah'ın muradına en uygun şekilde yaşanmaktaydı. İmân kemâle ermiş, aşk derecesine ulaşmıştı. Kalplerde taşınan feyiz ve muhabbet bir güneş gibi yüzlerde de parlıyordu. Asr-ı Saâdet'te sahabenin ve Ehl-i Beyt'in İslâm'ı algılama ve yaşama tarzı, ikna ve irşad metoduna dayanıyordu. "Lâ ikrâhe fi'd-dîn: Dinde zorlama yoktur" prensibiyle bütün gönüller İslâm'a açılıyordu. Asr-ı Saâdet, İslâm'ın asliyyetine en yaraşır şekilde yaşandığı dönem olmuştu. Ehl-i Beyt anlayışından sapmalar ise; ârızi sebeplerle ve sonradan oluşmuştur ki, bu sapmalar tarihi gelişim içerisinde "İslâm'a İtirazlar" olarak kendisini göstermiştir. Sapma sebepleri gerek teorik, gerekse tarihi tatbikat olarak ileride tetkik ve tahlil edilecektir. İslâm'a itirazlar yönelten’ Din Tahripçilerine Kur'an-ı Kerim'in Cevabı' ise eserin adı ve ana gövdesi olmuştur. Ancak her şeyden önce burada şu temel soruyu sormak gerekir kanaatindeyiz: Gerçekte kendisine itiraz edilen İslâm nedir? Hangi kriterler bize İslâm'ı gerçek yönleriyle tanıtır?

  İşte bu sebeple eserimizin giriş bölümünde "İslâm nedir?" sorusuna ana hatlarıyla cevap vermeyi; bu cevaptan sonra ise, ‘İslâm'a itirazlar neden daha çok hadis-i şerif, mezhep ve meşrepler üzerinde yoğunlaşıyor?' sorusuna açıklık getirmeyi zaruri buluyoruz. Eserin ilerleyen bölümlerinde ise muhtevayı genişletecek, itirazların müşahhas ve pratik boyutlarıyla tahliline çalışacağız. Bu yaklaşım tarzı, aynı zamanda İslâm'ın tarihi süreç içerisindeki yaşama şeklini kronolojik olarak ortaya koyacaktır. Böylece günümüzde İslâm'a yapılan itirazların tarihi kökeni ve sebepleri anlaşılarak; geçmişin tecrübesiyle günümüze ışık tutulacaktır. Ve görülecektir ki; İslâm'a itirazlarda maksat, mesnet ve tutum değişmemekte, değişen sadece figüranlar ve maskeler olmaktadır. Tabiatıyla dün olduğu gibi bugün de her türlü saptırma gayretine rağmen İslâm, asliyyetini koruyacak ve kıyamete kadar insanlığın tahrif edilmemiş tek kurtuluş yolu olarak kalacaktır.

                                   A- İSLAM'IN TEMEL VASIFLARI

 Cenâb-ı Hakk'ın birliğini esas alan (tevhide dayalı) semavi dinlerin genel adı olan İslâm, sözlükte: İtaat, teslimiyet, ihlas ve sulh gibi manalara gelir. (Âsım Efendi, Kamus Tercemesi, c:3, s:481.)

Istılahta ise İslâm: Allah (cc) tarafından gönderilen (vahyedilen) ve peygamberler tarafından tebliğ edilen hakikatlerin hepsini kabul edip, teslimiyet göstererek Hakk'a yönelip itaat etmektir. İslâm semavi dinlerin genel adıdır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (as)'den, son Peygamber Hz. Muhammed (sav)'e kadar gelen tüm elçiler, bir tek mutlak gerçeği ısrarla vurgulamışlardır. Bu gerçek: "Allah'tan başka ilah yoktur" hükmüdür. Bu hükmün beraberinde getirdiği inanç sistemine; 'Tevhit akidesi’ denir. İşte bütün peygamberlerin davet ettiği ortak kelime olan bu Tevhid akidesi üzerine bina edilen İslâm, Seyyidü’l Mürselîn olan son peygamber Hz. Resûl-i Ekrem (sav) ile kemâle ermiş, ilâhi hakikatler manzumesi olarak ikame edilmiştir. Aşağıda meâli verilen ayetler, bu hakikati teyit ve ispat etmektedir. "Hiç şüphe yok ki, Allah katında yegâne din İslâm'dır."  (Âl-i İmran: l9). "Bugün size dininizi ikmâl ettim; size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a razı oldum.” (Maide:3)

   Görülüyor ki; beşeriyetin hayati derecede ihtiyacı, tek kurtuluş yolu ve hidayet kaynağı olarak İslâm, son peygamber Hz. Muhammed (sav) ile "ekmel" hale gelince, aslı semavi olup sonradan tahrif edilen Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi geçmiş bütün dinler neshedilmiş ve bu dinlerin hükümleri kaldırılmıştır. Zira bu dinler mensupları tarafından tahrif edilerek bir hidayet yolu olmaktan çıkarılmıştı. Asılları hak olsa da insan eliyle tahrif edildikten sonra bu dinlerin herhangi bir ilahi hüküm ifade etmesini beklemek, ulvi hakikate; yani İslâm'a karşı büyük haksızlık olur. Binaenaleyh gerçek manada İslâm demekle, Resûlullah (sav) Efendimiz'in getirip tebliğ ettiği son din anlaşılmalıdır ve anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıda mealleri verilen ayetler, ahir zaman peygamberi olan Resûl-i Ekrem (sav)'in getirip tebliğ ettiği dini vurgulamaktadır. Bunun anlamı şudur: Cenâb-ı Hakk'ın razı olup kabul ettiği din, işte

bu son ve ekmel din olan İslâm'dır. Hüküm buna göredir. Amel buna göre olacaktır. Hidayet ve kurtuluşun tek yolu budur. Bütün insanlar İslâm'la müşerref olmakla emrolunmuş ve de ona muhtaç kılınmıştır. O halde hakikatın ölçüsü ancak İslâm'dır.