‘İrfan sahipleri için ölümler çeşitlidir’

İrfan sahipleri için ölümler çeşitlidir. Bir ölüm vardır; İlâhî bilginin gereğidir. Bir ölüm vardır ki, o sıddıklara hastır...

<‘İrfan sahipleri için ölümler çeşitlidir’

TÜRK-AZ HABER / DİNİ

Ne şekilde olursa olsun, hepsi Hakk'ın elindedir. O, istediğini dilediği şekilde öldürür, sonra diriltir. Burada öldürür, zatî varlığında neler vardır onları gösterir, sonra da diriltir.

Bir kimse, varlığını O'nun kapısına atarken bütün irade ve isteklerinden geçerse orada neler görmez ki? Bol hikmetler ve sırlar... Askerler ve tebaalar... Orada bulunan Hakk'ın mülkünü gördükten ve oranın sırrına muttali olduktan sonra ruhu ile cesedini Hak birleştirir. İçi ile dışını bir araya getirir. Ve sonra, Zatî varlığı ile var eder. Sebebi, bu âlemdeki kısmetini alması...

O zâhid kişi, bu hâlden sonra rahatla kısmetini alır, yer. İlâhî sırları sezmeden önce bütün kâinatın kısmeti önüne serilse, bir zerresini dahi kolay kolay alıp yemeye cesaret edemez.

Allah tarafından gizli bir irade gelir, evliya, enbiyâ ve havas kullar arasında dolaşır. Onların iç âlemlerinde gezer. Şahsî arzularını perdeler. Kötü isteklerini eritir. Hak'dan gelen irade, o büyük insanlarda irade ve arzu namına tek şeyin bakiyesini dahi bırakmaz. Dolayısiyle onların iç âlemi, Hak Teâlâ için saf ve temiz bir hâle gelir.

Şayet Hak Teâlâ onlar için yapılacak bir işi diliyorsa, yeniden bir varlık verir, yapacakları işi ikmal ettirir. Buna misal olarak İsa nebinin hayatını alabiliriz. O evlenmedi, dünyada hiçbir mülke sahip olmadı. Ama, âhir zamanda gelecek, Kureyş neslinden bir kadınla evlenecek ve bir çocuğu olacak. Allahü Teâlâ'nın arzusu budur.

İrfan sahibi, İlmî hükümlerden sonra alacağını alır ve yer. Ayrıca zühdü bırakmaz. O alıp yediğini sizden ayrı bir yerde yemez, sizinle beraber yer. İstekli olduğu şeyleri, şüpheden beri bulduğu zamanlarda kabul eder.

Şüpheli şeylerin şüphe durumunu bilirse ona ne mutlu. Soğuk su ve güzel yemek, bâzı zâhidler yanında domuz eti yemek ve şarap içmek kadar hatalı sayılır. Ama bu hâl, bütün zâhidlerde tecelli etmez.

Birçok zâhid vardır ki, onun yaptığı zühd hâli, Hakk'a karşı perde olur. Birçok arif geçinen vardır ki, marifet hâlini görmesi ve ona güvenmesi Hakk'a nazar kılmaya mâni olur. Bizim tam istediğimiz irfan sahibi ve tam zâhid azdır. Her hatadan salim olan zât galiptir.

Gerçek budur ki, dünya oğullarına ne kadar yakın olsan kalbini onlara kaptırsan, Hak'dan o kadar uzak olursun.

Senin için en dürüst yol; âhirete dair işleri yapman ve tâat hâlini bulmandır. Necatın bu yolda umulur. Dünyadaki kısmetin, gelmek istemese de gelir.

Hak Teâlâ, tabiî ahvali bırakmanı ve yerine dinî ruhsat verilen bâzı işleri almanı diler. O işleri de ortadan kaldırır; yavaş yavaş onların yerine kendini biraz güç olan işlere vermeni emreder. O güç işlere dayanabilir, sabrı kazanırsan Allah sevgisi sarar. O sevgi benliğinde yer tutunca velayet hâli gelir.

Eğer aklın varsa, kendini, ehl-i nârdan say. Kendini hatalı sayarsan bu hata için ateşte yanacağını duyarsın; iyilik yapmak zorunda kalırsın. Sonra böyle yapmakla bir zararın da olmaz. Şayet cennet ehli olduğun meydana çıkarsa, şükrünü tâatle eda etmiş olursun.

Evinden ayrıldığın zaman kendini diyâr-ı harbe giden birisi farz et ve bir daha hanene dönmeyecekmiş gibi bil. Allah'a yakın olmak için maddeden bu kadar soyun.

Allah'ın seni çalışmanla bir iptilâ yoluna koyduğunu bil. Onun kudreti, çalışmadan da sana erzak salar, buna da tam inan.

İman sahibi, bir an gelir, dağlar gibi olur ve bir an gelir, esen yelden bile titreyen damara benzer. İlâhî kaderin esen rüzgârı önünde bir dağa benzer; imanı sarsılmaz. Hak Teâlâ ile sohbet âlemine geçince, titreyen bir damar gibi olur. O, kader esintisi geldiğinde dağlar gibi olur; belâ ve âfetle, zerresi dahi bölünmez.

Ey cemaatimiz, risâlet ve nübüvvet sizden önce geldi geçti ve onu kaçırdınız. Dikkat ediniz, hiç değilse velayet hâlini kaçırmayasınız.

Mevhum (zannetmek) varlığına bürünüp padişahla sohbet etmen kabil olmaz. Kendini bütün maddî varlıktan soyacaksın. Sanki gözün yok, bir şeyi göremiyorsun. Sanki su ihtiyacını bitirmişsin ve bir daha içmeye muhtaç değilsin. Ve bir ölüsün, hareketin yok.

Kendileri İlâhî nurdan yana mahcub oldukları hâlde bu hâllerini sezemeyenlere yazıklar olsun.

Senin bir hayır işlediğin yok. Hayır işleyene yardımda da bulunduğun olmuyor. Sen sadece şersin. Dünyayı seversin, âhirete aldırış ettiğin yok. Dışın var, ama için yok. Bu durumda senin dünya saltanatın ve zengin oluşun ne fayda sağlayabilir? Arkadaşların sana ne yararı dokunabilir ki?.. Hiç... Yakında öleceksin ve zelil bir duruma düşeceksin.

İzzet arayanlar varsa o izzet, Allah'ın, resulünün, velî kulların, salih zâtlarındır." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)