HASRETLE, MİNNETLE VE ÖZLEMLE.....

Fikir adamı, siyaset adamı, gönül adamı, BTP'nin merhum Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın aramızdan ayrılışından bu yana tam bir yıl geçti. Baş Hocamızı hasretle, minnetle, özlemle yâdediyoruz. Baş Hoca önceki gün İstanbul'da duygu ve gözyaşı dolu bir programla yâdedildi. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, kapanışta yaptığı konuşmada, "Söz bitti evet ama fikirler bitmez, davalar bitmez. Kıyamet sabahına kadar savunulacak bir kale bıraktı bize" dedi.

<HASRETLE, MİNNETLE VE ÖZLEMLE.....

RECEP BAHAR / DETAY HABER

 

Devlet adamı, fikir adamı, siyaset adamı, gönül adamı, aksiyon adamı... Mütefekkir, âlim, dost, yâren ve mümtaz şahsiyet. Kelimelerin tanımlamakta aciz kaldığı güzel insan... Bağımsız Türkiye Partisi'nin merhum Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Baş Hoca'nın aramızdan ayrılışından bu yana tam bir yıl geçti. Ne kadar da çabuk geçti. Özlemimiz, hasretimiz hiç azalmadı; acımız hiç dinmedi. Bağrımız hep yanık, kafamız hep düşünceli... 

 

Baş Hoca'nın yoluna baş koyduk

 

Geçen yıl bugün yeri doldurulmayacak bir insanı Hakk'a uğurladık. Sadece eşi benzeri bulunmayan bir insanı değil, aynı zamanda akıl hocamızı, rehberimizi... Hayatımızıda derin bir boşluk oluştu. Bizlere her daim, her konuda yol gösteren yıldızımız söndü. Yüreklerimize çöken bu dayanılmaz acı asla dinmeyecek. Ancak devam etmemiz gerekiyor, O da böyle olsun isterdi. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş liderliğinde ülkemiz için yeni fikirler üretmenin, bu fikirleri uygulamaya koymak için yola devam etmenin şanlı görevi bizlere düşüyor. Baş Hoca'mızın bize gösterdiği yolun devamını getirmemiz gerekiyor. Buna layık olduğumuzu göstermemiz gerekiyor. 

 

Duygu dolu anma programı

 

Baş Hoca'yı vuslatının birinci yılında anmak için İstanbul'da önceki akşam gözyaşlarının sel olup aktığı bir program tertip edildi. BTP Sözcüsü Emre Polat'ın sunduğu, BTP Genel Başkan Yardımcısı Fuat Şengül'ün açılış konuşmasını yaptığı programda okunan özel şiirler duygu seli oluşturdu. Kapanış konuşmasını ise BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş yaptı. BTP Lideri'nin konuşması muhtevasıyla, duygsuyla kısaca her yönüyle çok özeldi... Baş Hoca ancak bu kadar güzel, bu kadar veciz anlatılabilirdi. İşte o özel konuşma... 

 

Mücadele insanı Haydar Hoca

 

"Biz olmasaydık da o bu mücadeleyi verirdi ama o olmasaydı biz asla böyle bir mücadele veremezdik. Yalnızlığın senfonisiydi onunki sessizliğin gürültüsü kimsesizliğin kalabalığıydı. 

Sonra bir gün gitti. Gökyüzü bile saygı duydu onun gidişine, zaten o nereye gitse şenlenirdi her yer, nereden gitse hüzün kaplardı onsuzluğu. 

Kimseye borçlu kalmazdı, herkesten alacaklıydı. Alacaklı gitti bu dünyadan sonsuzluk âlemine, umarım bizi de alacakları arasına yazmıştır. 

 

Evladı olmak ne güzel

 

Kim mutlu ederdi ki bizi onun kadar, hangi derdimiz onunla derman bulmazdı. Adaletin, asaletin, merhametin temsilcisiydi benim babam, hiçbir şeyden gururlanmadım onun evladı olmaktan fazla. Hiç de istemedim onun evladı olmaktan fazlasını. 

Bir servetti onunla yaşamak; ilmi, irfanı, sevgiyi, muhabbeti, feraseti kana kana içmekti. Bazıları vardır hayatta sen ne istersen onu verirler sana. Yunuslar vardır, Mevlanalar vardır, Aliler vardır böyle. İşten benim babam da böyle biriydi dostlar. Sen ne istersen onu verirdi sana. Sen ne olmak istersen o olurdun onun yanında. Öyledir ki onlar, gözyaşı onları getirmez de bir muhabbet demi peydah oldu mu doya doya hissedersin sevgisini.

Dar gün adamıydı benim babam, vefalıydı, ne zaman ah çeksen yanında belirirdi, hala öyle bilir misiniz, zor gününde an onu sen. Bak ne kapılır açılır adama. Böyle bir deryaydı işte kadın erkek çocuk yaşlı kimi anlamazdı ki. Ha bir de hiçbir şey istemezdi kimseden, tek bir isteği vardı: İnsan ol. O insanı da tarif ederdi, "gönüldür derdi insana" içli içli. 

Hiç kızmaz mıydı. Tabi kızardı hem de en fiyakalısından. Bir kızdı mı dağlar titrerdi. Yer sallanırdı. Ama bir merhamet ederdi sonra. Dünyaları bir adamın gönlüne nasıl sığdırırdı hayret ederdin. Bilirdi masayı devirmeyi de, gönül almayı da. 

Kısacası tam bir babaydı benim babam. Babam varsa ben bu işi yaparım derdin. Hani 3 yaşında çocuk kafa tutar ya dünyaya o misal. Kararlıydı, azimliydi, en önemlisi iradeliydi. 

 

Allah'a güveni tamdı

 

Ne zaman başı sıkışsa Allah'ına güvenirdi. Başka bir bağ vardı Allah ile arasında. He vallahi. İstemeyi bilirdi Yaradan'dan. İstediğini de ihsan ederdi Yaradan. Gerçi tek istediği milletinin bağımsızlığıydı. Benim babam dünyanın derdini yüklendi de dünya benim babamı çekemedi. 

Dedim ya alacaklı gitti dünyadan alacağını da tahsil etmek için bizi bıraktı geride. Yoksa kimseyi geride bırakmazdı o. Bir yolculuğa çıkarken mesela. Kafasında vardı yolcu listesi. Herkesi tek tek sorardı bindi mi arabaya diye. Hiç kendini düşünmedi benim babam hep hakkı hukuku düşündü. Hep dostlarını düşündü, hep davasını düşündü. Hep milletini düşündü. Hem de öyle bir düşündü ki ondan sonra onu düşünmekten başka hiçbir şey düşünemez olduk biz. 

 

Çok farklı bir insandı

 

Birisi demişti "Bütün güzel cümlelerin bittiği yerde başlayan adamdır Haydar Hoca" diye, öyle bir adamdı işte. Haydar Hoca'ydı benim babam herkesin Haydar Hocasıydı. Telefonu açtığında "Ben Haydar Hoca" derdi. Herkes bilirdi onun kim olduğunu da kimse sevemedi onu onun bizi sevdiği kadar. 

Mesela pek severdi Kisarna'yı. Bizim oralarda çıkan bir maden suyuydu. Çok severdi balık yemeyi. Memleketine de aşıktı. Her köşesi cennetti onun için. Milletini de epey severdi. "Dünyada lider bir millettir" derdi, tarihiyle inancıyla mücadelesiyle sevgisiyle başka milletti onun için Türk milleti. 

Çok başka bir fikir adamıydı. Açlığa sefalete dur demişti. Öyle formüller koydu ki şimdi dünya bir araya geliyor onun söylediklerini uygulamaya başlıyor. "Sen hiç yamalı pantolon giydin mi oğlum" derdi, "Aç gezdin mi sen" derdi. Evet, benim babam aç gezdi. Çile çekti, ihanete uğradı ama sadakati Hakk'a idi. Bir an bile sadakatinden taviz vermedi.

 

Çok çalıştı milleti için

 

Çok çalıştı benim babam. Ama çok da yoruldu. Gitmek istedi buralardan. "Hastalık bahane, ecel Allah'tan" derdi. Yoksa sağlığına çok dikkat ederdi benim babam. Sadece kendi sağlığına mı etrafındaki herkesin sağlığına çok dikkat ederdi. Birinin en ufak bir başı ağrısa mesela hemen hastaneye yollardı "aman dursun birazdan geçer" demezdi. Kimisinin hayatını kurtarmıştır böyle. Kumru ablası vardı mesela. Çok severdi, hep anlatırdı. Onla ilgilenmişti en son. Hayat vermişti adeta Kumru'lara, Hüseyin'lere, Ayşe'lere, Fatma'lara.

 

Atatürk gibi adamdı

 

Atatürk gibi adamdı benim babam. Kimse görmezdi tehlikeyi ama onun gözünden kaçmazdı. Bir FETÖ belası sardı milletimizin başını. Öyle bir savaştı ki onlarla. Haydar Hoca'nın adını duyunca kaçacak delik ararlardı. Düşmanının bile Haydar Hocasıydı benim babam. 

Emin adamdı benim babam. Kimse kimseye güvenmezken Haydar Hoca emanetimize sahip çıksa derdi insanlar. Begoviç der ya "Her şey bittiğinde düşmanlarımızın ne dediğini değil dostlarımızın ne demediğin hatırlayacağız." 

Babam öyleydi. Çok önemserdi sahip çıkılmayı. Ona sahip çıkanı da asla bırakmazdı. Her şeyiyle sahip çıkardı. Mesela en son bir geziye çıkmıştık. Antep'e vardığımızda saat ileriydi. Evde bir şeyler yedik. Uğur Abi aradı beni, "Hocam istirahat mi eder, biz geçelim mi eve" diye sordu bende ilettim babama. Ayağa kalktı "Evladım, bizim biraz yorulmamız lazım" dedi. Niye, biliyor musunuz? O insanlar babama sahip çıkmıştı babam da onları hiç yalnız bırakmak istemedi. Nerden bilirdik ki son gezisi olduğunu. Ama anladım ki o biliyormuş. 

Çok üstüne gelmek istediler hayat boyu ama o hiç boyun eğmedi, kim geldiyse boyunun ölçüsünü aldı. Son zamanlarında 'yurtdışına çıkma' dediler, babam 'yasak sana' dediler, tüm dünyayı evine kapattı da gitti. Ve en sonunda beratını aldı da öyle gitti. 

Bir Öğüt Gecesi yapmıştık, orada Baki Hocayı anlatırken, "Gece saat 3 kapısına giderdim, Baki şu meseleyi istişare etmemiz lazım diye" dedi. Sonra dedi ki "Ben şimdi kimin kapısına gideceğim?" E biz şimdi kimin kapısına gideceğiz. Çok düşündüm. Ama anladım. Kapısı hep açık bize Haydar Hoca'nın. Fikriyle, davasıyla kapısı bize hep açık... 

Özel hissettirirdi insanı babam. Ama öylesine özel değil. Biz onunla insanlığı kurtarma yolculuğuna çıkmıştık. İnsanlığı kurtarmak… Ne kadar özel bir şey, değil mi? Evlatlarının geleceği için dünyayı güzelleştirdi, dünyanın geleceği için evlatlarını yetiştirdi. 

 

Denge adamıydı

 

Tam bir denge adamıydı, ölçü adamıydı benim babam. "Her şeyin bir ölçüsü var, ölçüyü aşmayın" derdi. Şimdi bakıyorum kurtarmış insanlığı. Açlıktan, sefaletten, sömürülmekten kurtarmış insanları. 

Fedakâr adamdı. Yağmur mesela darılmaz ne şemsiye açana, ne de üstüne basana. Devletine, milletine askerine her zaman sahip çıktı. "İlmimim zekâtı etmez bunlar" derdi ama hiç kıskanmadı ilmini bizden.  

Kim ne derse desin özel adamdı bizim babamız. Güzel giyerdi, tertemizdi her zaman, ayakkabısı janti, saçları dalga dalga nizamiydi. "Kafası Zenit saati gibi" derdi kimisi için asıl kendinin bir kafası vardı, tıkır tıkır işlerdi. Tarihçilere tarihi, filozoflara felsefeyi, sosyologlara toplumu, iktisatçılara ekonomiyi, ilahiyatçılara dini, sanatçılara sanatı öğretti benim babam. Dünya meseleleri basitti onun için. Ama çok kızardı hiçbir şey bilmeyip biliyormuş gibi yapanlara. Dedim ya kaçmazı onun gözünden hiçbir şey. 

Neyse ben babamı anlatmaya kalksam günler alır. Zaten anlatılınca anlaşılan biri değildi benim babam, yaşamak lazımdı onu. Ne mutlu ki yaşadık ve tanıdık Haydar Hoca'yı. 

 

Sözün bittiği tarih

 

Gerçi sözün bittiği yerdeyiz. Nerde miyiz, 14 Nisan'dayız. Kumruların sustuğu gündeyiz. Söz bitti evet ama fikirler bitmez, davalar bitmez. Kıyamet sabahına kadar savunulacak bir kale bıraktı bize. Bu kale Türk milletinin bağımsızlığının kalesidir. Atatürk ilkelerinin, Cumhuriyet bilincinin yılmaz savunucularının kalesidir. Bu kale ahde vefanın kalesidir, bu kale bir eline ayı bir eline güneşi verseler davasından vazgeçmeyeceklerin kalesidir. Hayırlı uğurlu olsun."