Gençliğin önünde örnek bir model olmalıdır.....

Eğitilen her genç bir model bulmak ister. Bu model nedir? O milletin kimliğini taşıyan, ona baktığınız zaman "bu filan millettendir" dedirten modeldir.

<Gençliğin önünde örnek bir model olmalıdır.....

Eğitilen her genç bir model bulmak ister. Bu model nedir? O milletin kimliğini taşıyan, ona baktığınız zaman "bu filan millettendir" dedirten modeldir.
 
Her milletin de kendine mahsus böyle bir modeli vardır. İngiliz bir Avrupalı olmasına rağmen bir İngiliz gencini bir Almandan çok rahat ayırabilirsiniz. Bir Fransız Avrupalı olmasına rağmen onu Almandan çok rahat ayırabilirsiniz.
 
Çünkü eğitiminde Alman, ona kendi kuralları ile bir karakter kazandırıyor. Fransız, kendi kuralları ile ona bir karakter kazandırıyor. Bir şahsiyet tekemmül ediyor.
 
Yani batıda dinleri bir olmasına rağmen kişilikleri ayrı ayrı ortaya çıkan bu insanların elbette bir bildiği vardır. O da milletin ve devletin bekası için olması gereken karakterdir, şahsiyet modelidir.
 
Herkes için lüzumlu olan bu karakter bizim için lüzumsuzdur dersek çok yanlış olur. Bizim için de böyle bir karakterin, bir şahsiyetin olgunlaşması ve de bunu gençliğimize takdim etmemiz, tanıtmamız şarttır.
 

 
Çok uzun zamandan beri devam eden bir yanlış eğitim uygulamamızın sonucu olarak, gençliğimiz tahsil çağında bir başka milleti taklit eder hale gelmiştir. Yetişen insan, yetişen nesil, kendi benliğine ait olanı kabul etmiyor veya hiç tanımıyor. Bir başka millete, devlete ait olan bir karakteri örnek olarak önüne koyuyor.
 
Bu sefer de, okuyup yazma çağını bitiren, yüksek tahsilini tamamlayan insanımızın önündeki en büyük idealin, hedefin, başka bir ülkeye gidip oranın bir vatandaşı olmak olduğunu görüyoruz.
 
Bu da bizim, kendi bünyemizde olması gereken değerlerimizi, teknik değerlerimizi, kültür değerlerimizi maalesef elimizden kaçırmamıza sebep oluyor.
 
Özbeöz bu milletin evladı olmasına rağmen adam, "Ben filan ülkeye gideceğim" diyor. "Orada okuyacağım, oraya yerleşeceğim" diyor.
 
Niye? Çünkü zamanında sen buna kendi ülkeni tanıtamamışsın. Kendi ülkenin insanını kabul ettirememişsin. "Kendi ülkenin bireyi budur. Böyle olmalıdır" diye bir düşünce halinde gönlüne, kalbine bunu koyamamışsın. İşte bu boşluktan dolayı da o olması gereken insanımız olamıyor.
 
Problemlerin kaynağı gençlik değil uygulanan yanlış eğitim anlayışıdır
 

 
Dünyanın hiçbir ülkesinde bizim gençliğimiz kadar birbirine düşman, kendi aralarında savaşan, bir türlü barışamayan ikinci bir gençlik örneği gösterilemez.
 
Zannetmeyin ki bu problem gençlikten kaynaklanıyor. Bu durum, gençliği bu hale getirenlerden, gençlerin önüne bir örnek koymayan eğitim anlayışımızdan, uyguladığımız yanlış eğitim programlarımızdan, projelerimizden kaynaklanıyor.
 
Yani asıl suçlu, gençliğin işlediği suçlara meyletmesinin asıl failleri, bu gençliği yetiştirmekle mükellef olanlardır. Bu bir yerde anadır, bir yerde babadır, okul idaresinin tamamıdır, bir noktada siyasettir, bir noktada maarif düzenidir...
 
Bu hakikati yakaladığımızda görürüz ki, işlenen bütün bu suçlar içerisinde gençliğimizin katkısı milyarda birdir. Asıl suçlular onları böyle başıboş noktaya getirenlerdir.
 
Peki, bundan kurtuluşun yolu nedir?
 

 
 
Türk Eğitimi'nde örnek alınması gereken bir insan modelinin ortaya konulması lazımdır.
 
Zaten bu, bizim tarihimizde vardır. Medeniyet bakımından dünyada hiçbir millet bizim kadar medeni değildir. Bunu gururla ve de aşkla eğitim dünyamıza taşıyacak, insanımıza takdim edeceğiz.
 
"Bizim anamız budur" diye bir ana modeli, "babamız budur" diye bir baba modeli, "bizim komşumuz budur" diye bir komşu modeli, "bizim arkadaşımız budur" diye bir arkadaş modeli ortaya koyacağız.
 
Kısaca böyle modelleri gençliğimizin gündemine taşıdığımız zaman göreceğiz ki o zaman insanımız ve özellikle de gencimiz, bizim milletimizin örneklerinden başkasını tercih etmeyecek, bu zillet durumuna da hiçbir zaman düşmeyecektir.
 
Zerre hayrın mükâfatını, zerre şerrin cezasını göreceğine inanan yanlış yapamaz
 

 
Anlatmaya çalıştığım hususun daha iyi anlaşılması için son yıllarda meydana gelen bir misali vermek isterim.
 
Sekiz tane bankanın içi boşaltıldığı söyleniyor. Bu millete ait milyarlarca dolar bu sekiz kişinin hesabına geçti, deniliyor. Halbuki bu kadar para şu milletin memuruna, işçisine verilse bayram edecektir. Milletine, devletine dua edecektir. Sekiz kişi bu kadar zarara sebep oluyor.
 
Bunun temel esprisi zannım o ki, bu yanlış anlayıştan kaynaklanıyor. Onu bir tarafa bırakın; milleti ve devleti yönlendiren veya onlara sahip olma noktasında bulunan iradenin, bir de bakıyorsunuz herhangi bir ihalede hakkında soruşturma açılıyor.
 
Netice ne olursa olsun, böyle bir hissiyatın hasıl olduğu dünyada, ben eğitimle her şeyi yapıyorum, demen kendini kandırman olur.
 
Peki, istediğin insanı, istediğin modeli ne ile hayata geçireceksin? Ona Yaratıcı ile baş başa kalabilme ilahi mikyasını kabul ettirmekle bu iş ancak olur.
 
Bu nedir? "Rabbim beni her an kontrol ve murakabe ediyor. Yaptığım her şeyin hesabını soracaktır. Zerre miktar iyiliğin mükâfatını, zerre miktar kötülüğün cezasını verecek tir.
 
Böyle bir anlayışla beraber insanı hangi noktaya taşırsanız taşıyın, bunun hiç kimseye zarar vermesi mümkün olamaz. Yolda yürürken tabir-i caizse karıncayı bile incitemez.
 
Ama şimdi bırakın karıncayı incitmemeyi, dozerlerle insanı ezip geçiyor, hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bunun asıl nedeni ise insanın, Yaratanından kopmuş olması ve O'na ibadet bağı ile bağlanmamasındandır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Niçin Türkiye eserinden) H; AknAydn