BİAT GÜNLERİNDE KÛFE’NİN DURUMU......

         Sayın Prof.Dr.Haydar Baş Hocamızın ‘‘İmam Hasan’’ eserinde ‘‘ Biat Günlerinde Kufe’nin Durumu ’’ hakkında da şu bilgilere yer vermektedir:  Sa’saa b. Suhan el-Abdi, Kûfe şehrini şöyle tasvir ediyor: “… İslam’ın merkezi sayılacak bir şehirdir.

BİAT GÜNLERİNDE KÛFE’NİN DURUMU......
Mimar Gökhan Demir

BİAT GÜNLERİNDE KÛFE’NİN DURUMU......

Söz sanatının sergilendiği bir mekan, sancaktar ve rehberlerin makamıdır. Burada kötü huylu, dik başlı, ve pis karakterli birtakım insanlar, emir sahiplerine itaat etmekten kaçınan ve başına buyruk hareket eden bir tavır sergileseler de halkın geneli bu gibi  kötü huylu insanlardan uzak ve kanaatkardırlar.” (Mesudî, İbn-i Esir Tarihi haşiyesi, c. 4, s. 118) Kûfe Irak’ın fethinden sonra kurulmuştur. Hz. Ali Cemel Savaşı’ndan sonra H. 36 yılında Kûfe’ye hicret edip orayı hükümet merkezi yapmıştır. Hz. Ali, Receb ayının 12’sinde Kûfe’ye girmiştir. Bu tarihten sonra Kûfe hızla bayındırlaşmaya başladı. Kûfe hilafet merkezi olunca bütün Müslümanların ileri gelenleri oraya yöneldiler. Yemen ve Hicaz’dan Arap kabileleri, Medain ve İran’dan Fars muhacirler buraya yerleştiler. Kûfe’nin ticari pazarları gelişti. İlim tahsili canlandı. Şehrin etrafında bağlar, bostanlar, otlaklar ve köyler oluştu. Ve uzun süre bilim, tarih ve edebiyatta ileri gelen kişilerin yetiştiği bir ilim merkezi işlevini gördü. Kûfe genel olarak Peygamberin Ehl-i Beyt’ini izleyen bir görüntüde idi. Ancak bu şehrin sakinleri farklı unsurlardandı. Ve bu durum ileriki zamanlarda fitne ateşinin körüklenmesine yol açtı. Biat günü Kûfe halkı, görüş birliği içindeydi. Hz. Hasan herkes tarafından çok seviliyor ve sayılıyordu. İbn-i Kesir şöyle demektedir: “Halk onu babasından daha fazla seviyordu.” (el-Bidayet-u ve’n-Nihaye, c. 8, s. 41) O günlerde Kûfe’de İmam Hasan’dan daha takvalı ve bütün iyi sıfatları kendinde taşıyan birisi daha yoktu. Dolayısıyla bütün farklı görüşleri ve herkesin memnuniyetini kendinde toplayan tek kişi Hz. Hasan’dı. (Razi Ali Yasin, İmam Hasan’ın Barışı, s. 85)

                                                            KÛFE’DE FARKLI GÖRÜŞLER

 Kûfe’de birbirine ters düşen görüşler ve farklı temayüller de mevcuttu. Bu temayüller ve özellikle de maddi çıkar beklentileri bazı grupların bozgunculuk yapmalarına neden oldu. Bu grupların fitne çıkarmasındaki asıl sebep, Hz. Hasan’ın iktidarında maddi çıkar sağlamaktan ümitlerinin olmayışıydı. Bu manzaraya Muaviye’den gelen maddi tekliflerin de eklendiğini düşünürsek durum daha iyi anlaşılır. Kûfelilere karşı, Şam hükümetinin en büyük silahı para ve dünyevî vaatlerdi. (Razi Ali Yasin, İmam Hasan’ın Barışı, s. 87) İmam Hasan’a biat edildiği günlerde karşısında yer alan halk kitlesi birkaç gruba ayrılıyordu.

                                                                       EMEVİ ÇETESİ

Bu grupta Hz. Hasan’ın yenilgiye uğramasına yol açan güçlü kimseler vardı. Amr b. Hureys, Ammare b. Velid, Hucr b. Amr, Talha b. Ubeydullah’ın oğulları İsmail ve İshak, Ebu Musa elEşari’nin oğlu Ebu Burde, Ömer b. Sa’d bunların başlıcaları idi. (Ömer b. Sa’d, ileriki dönemde Hz. Hüseyin’i şehit eden ordunun komutanlığını yapan kişidir). “Bunlar gizlice Muaviye’ye mektup yazarak onun emir ve itaatinde olduklarını bildirdiler. Ve onu Kûfe üzerine yürümeye teşvik ettiler. Eğer Muaviye’nin ordusu imamın üzerine yürürse Hz. Hasan’ı eli kolu bağlı olarak kendisine teslim edeceklerine veya onu esir edeceklerine dair söz verdiler.” (Şeyh Müfid, el-İrşad, s. 170; Tabersi, A’lamu’l Vera kitabı) Mesudî, Tarih kitabında şunları yazar: “Onların çoğu gizice Muaviye’yle mektuplaştılar. Ve vaadler vererek kendilerini de ona yaklaştırdılar. Muaviye, Amr b. Hüseyin, Eş’as b. Kays, Haccar b. Ebcer ve Şebes b. Rib’i ile gizlice anlaştı. Ve casusları aracılığıyla onların her birine şu mektubu gönderdi: “Hasan’ı öldürecek olursan, Şam ordularından birinin komutanlığı ve kızlarımdan birisiyle evlenmek dışında yüz bin dirhem de mükafat alacaksın.” İmam Hasan bu gizli anlaşmayı öğrendikten sonra sürekli elbisesinin altından zırh giyiyor, tedbirli davranıyordu. Hatta namazı da bu haliyle kılıyordu. Bir keresinde namaz kılarken düşmanlarının biri kendisine bir ok atmış ve giydiği bu zırh sayesinde yara almadan bu saldırıdan kurtulmuştu.” (İlel’uş-Şerayi, s. 84) Görüldüğü gibi Emeviler Hz. Hasan’ı iktidardan uzaklaştırmak için grup halinde çalışmaktaydılar.

                                                                    HARİCÎLER

 Haricîler, Hakem Olayı’ndan sonra Hz. Ali ve Muaviye’ye karşı kin gütmekteydiler. Bunların liderleri Abdullah b. Veheb Rasibi, Şebes b. Rib’i,  Abdullah b. Kevva, Eşas b. Kays ve Şimr b. Zilcevşen idi. “Haricîler Hz. Hasan’a biat ettikleri ilk günden itibaren Muaviye’yle savaşmak hususunda herkesten çok ısrar ediyorlardı. Hz. Hasan’a biat ettikten sonra Şam halkıyla savaşılmasını şiddetle isteyenler de bunlardı. Fakat Hz. Hasan onlara karşı, savaşta ve barışta kayıtsız şartsız biat etmeleri gerektiğini söylemişti. Bunun üzerine onlar da Hz. Hüseyin’e giderek, “Elini uzat da babana biat ettiğimiz gibi Şamlı sapıklarla savaşmak üzere sana biat edelim” demişlerdi. O ise şöyle cevap verdi: “Hasan hayatta olduğu sürece sizin biatinizi kabul etmekten Allah’a sığınırım.” Onlar da bunu görünce Hz. Hasan’a gidip onun istediği şekilde kendisine biat ettiler.” (el-İmame ve’s-Siyase, s. 150) Haricîler Nehrevan Savaşı’nda aldıkları büyük yenilgiden sonra tekrar toparlanmışlardı. Konuştukları herkesin imanını sarsıyorlardı. Fikirlerini yaymak için çok değişik yöntemler kullanıyorlardı. Ziyad b. Ebih, Haricîlerin propagandasını şöyle anlatır: “Onların sözlerinin insanlar üzerindeki etkisi, kamışı yakmaya başlayan ateşten daha yakıcıydı.” Söyledikleri bâtıl sözlerin hak olduğunu sanıyor, yaptıkları çirkin işleri güzel sayıyorlardı. Mugiyre b. Şube ise onlar hakkında şöyle diyor: “Onlar bir şehirde iki gün kalsalardı, kendileriyle görüşen herkesi ifsat ederlerdi.” (Taberî Tarihi, c. 6, s. 109)

                                                             ŞÜPHECİLER

Şeyh Müfid Hz. Hasan’ın ordusundaki grupları anlatırken bu gruptan söz eder. Muhtemelen bunlar Harici olmadıkları halde onların propagandasının etkisinde kalan, sürekli şüphe içinde olan  kimselerdir. Seyyid Murteza, “el-Emali” adlı eserinin 3. cildinin 93. sayfasında bu şüphecilerden bahsetmiş ve onların kafir olduklarını ima etmiştir. Bunlar Kûfe halkının ayak takımından kimselerdi. Ve fitnecilerin elinde bir oyuncak vazifesi görmüşlerdi.

                                                              HAMRA

Bu grup (Taberî’nin rivayetine göre) Kûfe bölüştürülürken müttefik oldukları Ben-i Abdulkays taifesinin bulunduğu tarafta yer alan, Kûfe halkından yirmi bin silahlı kimseden oluşan bir gruptu. Değişik ırklardan ve köle çocuklarından oluşan bir gruptu. Bunların çoğunun Hicri 12 yılından 17 yılına kadar Aynuttamr ve Celula’da esir olan Farslı cariyelerin çocukları olma ihtimalleri vardır. Bunlar H. 41 ve 61 yıllarında çıkan iki bunalımda yani Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in olaylarında silahlı bir grup olarak rol almışlardır. Yine bunlar yaklaşık H. 51 yılında Ehl-i Beyt taraftarlarına karşı korkunç bir katliama girişen Ziyad b. Ebih’in muhafızlarıydılar. Para karşılığında işlemeyecekleri cinayet yoktu. Her zaman güç sahiplerinin etrafında toplanır ve onların elinde keskin bir kılıç haline gelirlerdi. Bu grup Hicret’in 1. yılında Kûfe’de bir çok fitneye ve çirkin olaylara karıştı. İşi o kadar ilerlettiler ki Kûfe’ye onlara nispetle “Hamra’nın Kûfesi” denildi. Kûfe’de bu karşı grupların yanı sıra bir de İmam Hasan’ın bağlıları vardı. Bunların arasında, Ensar ve Muhacirler’den İmam Ali’ye uyarak Kûfe’ye yerleşen, Resulüllah’ın sahabeleri de vardı. Resulüllah ile birlikte olduklarından dolayı bu kimselerin halk arasında saygın makamları ve yüksek mevkileri vardı. Bunların hükümet merkezindeki sayıları diğer merkezlere göre daha fazlaydı. Bunların bazıları  Kays b. Said b. Ubade, Hucr b. Adiyy, Amr b. Hamık el-Huzai, Said b. Kays el-Hamdani, Habib b. Mezahir, Adiyy b. Hatem, Ziyad b. Sa’saa’dır. Görüldüğü gibi Kûfe Hz. Hasan’ın hilafet döneminde böyle karışık bir manzara arz ediyordu. (Razi Ali Yasin, İmam Hasan’ın Barışı, s. 92, 93, 94, 95)