‘Ben Allah’a kavuşmayı özlüyorum’

Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: “Allah’a yemin olsun, onların karşısına tek başıma çıksam, onlar da bütün yeryüzünü kaplamış olsalar yine korkmam. Rabbimle yakîn ile birlikteyim. Ben Allah’a kavuşmayı özlüyor, O’nun güzel karşılığını ümit ediyor, bekliyorum”

<‘Ben Allah’a kavuşmayı özlüyorum’

TÜRK-AZ HABER / EHL-İ BEYT

Hz. Ali Efendimiz, ordunun sefer güzergâhı üzerindeki yerlerin vali ve sorumlularına yazmış olduğu mektupta şöyle buyurdu:

"Allah'ın kulu, Mü'minlerin Emiri Ali'den ordunun geçeceği yerlerdeki valilere, zekât ve haraç memurlarına... idare etmekte olduğunuz yerlerden inşallah geçecek olan bir ordu gönderiyorum.

Onlara, insanlara eziyet etmekten, kötülük yapmaktan kaçınmak gibi Allah'ın farz kıldığı şeyleri tavsiye ettim. Ben nezdinizde, yaptığınız biat sebebiyle ordunun size ve zimmetiniz altında bulunanlara yapacağı kötülüklerden uzağım. Ancak aç kalan askerin, açlığını gidermeye başka bir yol bulamaması halinde, açlığını giderecek kadar bir şey yemesi caiz görülebilir.

Onların zulmederek bir şey almaları halinde, kendilerini cezalandırın, idareniz altındaki sefih kişilerin de askere zarar vermelerine engel olun. Ben de ordunun içinde olacağım; ordudan bir zulüm, haksızlık görür de onlara karşı koymakta acze düşer, Allah'tan ve benden başkasının yardımından ümit keserseniz, o işi bana havale edin. İnşallah, Allah'ın yardımıyla bu durumu ben değiştiririm."


* * *


Malik el-Eşter'i Mısır'a vali tayin ettiği zaman ona gönderdiği mektupta şöyle buyurdu:

"Münezzeh olan Allah (c.c.), Muhammed'i (s.a.a) âlemler için korkutucu, resulleri için de şahit olarak gönderdi. O (s.a.a) göçtükten sonra Müslümanlar, hilafet hususunda çekişmeye başladılar.

Allah'a and olsun, Peygamberden (s.a.a) sonra Arab'ın, bu işi Ehl-i Beyt'inden alıp başkasına bırakacaklarını, bana engel olacaklarını aklıma bile getirmedim. İnsanların filana biat etmesi beni sıkıntıya düşürdü! İnsanların dinden döndüklerini, halkı Muhammed'in (s.a.a.) dinini iptal etmeye çağırdıklarını görünceye dek elimi tuttum, sabrettim. Fakat bu olaylar olurken, İslam'a yardım etmezsem, onda bir gedik açılmasından veya yıkılmasından korktum. Çünkü bu musibet, benim için az bir zaman sürecek, sonra serap gibi yitecek, bulut gibi dağılıp gidecek olan hilafetten, size emir olmaktan daha büyüktü. Hemen işe koyuldum, bâtıl yok olup gidinceye, din bütünüyle istikrara kavuşuncaya kadar mücadele ettim.

Allah'a yemin olsun, onların karşısına tek başıma çıksam, onlar da bütün yeryüzünü kaplamış olsalar yine korkmam. Zira ben onların daldıkları sapıklığı ve süslendiğim hidayeti çok iyi biliyorum, Rabbimden yakîn ile birlikteyim. Ben Allah'a kavuşmayı özlüyor, O'nun güzel karşılığını ümit ediyor, bekliyorum. Bana üzüntü veren şey, bu ümmetin başına sefih, zalim ve facir kimselerin musallat olmaları, Allah'ın malını aralarında dolaştırmaları, kullarını köle yapmaları, salihleriyle savaşmaları, fasıklarını dost ve yardımcı edinmeleridir. Onların arasında sizin için haram kılınmış olanı içip, İslam'a göre had vurulan var. Gönüllerini memnun edecek bir mal mülk verilmedikçe İslam'a gelmeyen var. (Hz. Osman tarafından Basra valiliğine atanan Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt kastediliyor). Üzerinizdeki hâkimiyetlerinden korkmasaydım sizleri bu kadar yönlendirmez, kınamaz, çağırmaz, teşvik etmezdim.

Yüz çevirdiğinizde veya gevşediğinizde sizleri terk eder, bırakırdım. Çevrenizin kuşatıldığını, şehirlerinizin alındığını, ülkelerinize el konulduğunu, beldenize savaş açıldığını görmüyor musunuz? Allah size merhamet etsin, düşmanınızla savaşa çıkın, zaaf göstererek yerinizde çakılıp kalmayın, sonra zillete düşersiniz, nasibiniz daha da aşağı olur da perişan olursunuz. Savaşan kişi uyanık olmalıdır, çünkü kendisi uyuşa da rakibi asla uyumaz."

(Nehcü'l-Belağa'dan...)