VESİLE IV.....

    Âişe’den (radiyallahu anhâ); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah’ım! Senden, temiz, güzel ve mübarek ve en sevdiğin o İsm-i Âzam’ınla diliyorum ki, onunla Sana yalvarıldığı zaman, kabul edersin; onunla Senden bir şey istenildiği zaman verirsin. Onunla Senden esirgenme istendiğinde esirgersin. Onunla Senden sıkıntıların giderilmesi istendiğinde giderirsin.”

<   VESİLE IV.....

Yine bir gün Âişe’ye hitaben şöyle buyurdu: “Ey Âişe! Allah’ın, Bana, kendisiyle dua edildiği zaman kabul ettiği o büyük ismini (İsm-i Âzam’ı) öğrettiğini biliyor musun?” “Babam annem Sana feda olsun, ne olur onu bana öğret, ey Allah’ın Resûlü!” dedim. “O sana gerekmez” dedi. Bunun üzerine çekildim, biraz oturdum ve sonra yanına gidip başını öptüm ve, “Ne olur ey Allah’ın Resûlü, onu bana öğret!” dedim. “Onu sana öğretmem gerekmez. Onunla dünyalık bir şey istemen de sana gerekmez” buyurdu. Ben de kalkıp abdest aldım, iki rekât namaz kıldım ve şöyle dua ettim: “Allah’ım! Sana Allah diye dua ediyorum, Rahmân diye dua ediyorum, el-Berr, er-Rahîm diyerek dua ediyorum. Bildiğim ve bilmediğim en güzel isimlerinle yalvarıyorum. Beni bağışlamanı ve esirgemeni istiyorum.” Baktım ki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) gülüyor. Ardından şöyle buyurdu: «İşte o, şimdi ettiğin duadaki isimlerin içindedir.” (İbn Mâce, 3859; Ebû Yûsuf es-Saydelânî an Muh. b. Seleme ani’l-Fezârî an Ebî Şeybe an Abdillah b. Ukeym an Âişe senedi ile tahrîc etti)

   “Adamın biri Resûl-i Ekrem’e gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Dün gece beni ısıran akrepten çok rahatsız oldum’ dedi. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü, ‘Eğer sen yatarken, Allah’ın kelimât- i tammesine sığınıyorum, diye dua etmiş olsaydın, sana hiçbir şey zarar vermezdi’ buyurdu.” (Rezîn, el-Hâkim, Müstedrek, I, 509; İbn Bâleveyh an Muh. b. Şâzân an Saîd b. Sül. el- Vâsıtî an Fudayl b. Merzûk an Ebî Seleme el-Cühenî ani’l-Kâsım b. Abdirrahmân an ebîhî an İbn Mes’ûd senedi ile tahrîc etti)

   Yine Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifine göre sâlih amelleri vesile etmek haktır: “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sizden önceki milletlerden üç kişi yola çıktılar. (Gecelemek için) bir mağaraya sığınarak içeriye girdiler. Dağdan büyük bir kaya yuvarlanıp mağaranın ağzını kapattı. İçlerinden biri dedi ki: ‘Sizi bu mağaradan ancak yapmış olduğunuz iyi amelleriniz kurtarabilir.’ Bunun üzerine aralarından bir tanesi şöyle dua etti: ‘Allah’ım! Benim yaşlı ana-babam vardı. Onlara gözüm gibi bakardım. Bir gün ot (ya da odun) aramak için uzaklaşmıştım. Uyuyuncaya kadar yanlarına geri dönemedim (geciktim). Onlar için süt sağdım, yanlarına vardığımda uyumuşlardı. Onlardan önce ne aileme ve ne de çocuklarıma sütü vermek istemedim. Belki uyanırlar da sütlerini içiririm diye. Elimde süt kabıyla uyanmalarını bekledim. Ama sabaha kadar uyanmadılar. Onları uyandırmaya da kıyamadım. Bazı râviler şunu da eklediler- Çocuklar ayağımın altında dolaşıyorlardı. Sonra uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım! Eğer bunu Senin rızan için yapmışsam, ne olur bu kayayı buradan kaldır da dışarıya çıkalım.’ Mağara kapısındaki kaya biraz çekildi ve gökyüzü birazcık göründü. Fakat tabii ki dışarıya çıkacak kadar değildi. Diğeri şöyle dua etti: ‘Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı, ona âşık olmuştum. Onunla cinsî ilişki kurmak istedim fakat razı olmadı. Derken büyük bir kıtlık oldu. Müşkül duruma düşmüştü. Bana geldi; ‘Benimle yatmaya râzı olursan sana yüz yirmi dinar veririm’ dedim. Râzı oldu ve parayı ona verdim. Yatırıp ilişki kuracakken dedi ki: ‘Allah’ın mührünü gayri meşrû olarak açamazsın. Bu sana helâl olmaz.’ Hemen kalkıp verdiğim parayı da kendisine bırakarak ondan uzaklaştım. Oysa onu çok seviyordum. Ey Allah’ım! Eğer bunu senin rıza-i şerifin için yapmışsam, ne olur mağaranın ağzındaki bu kayayı kaldır!’ Kaya biraz daha uzaklaştı. Ama dışarıya çıkacak kadar değildi.” Üçüncüsü şöyle dua etti: ‘Allah’ım! Birçok işçi tuttum, hepsinin ücretlerini verdim. Yalnız içlerinden biri verdiğim ücreti almadan terkedip gitti. Onun ücretini sermaye yaptım, çoğaldıkça çoğaldı. Uzun zaman sonra adam çıkageldi ve, ‘Ey Allah’ın kulu! Haydi ücretimi ver!’ dedi. Ben de, ‘Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler hep senin ücretinin ürünüdür, haydi al onları!’ dedim.

‘Ey Allah’ın kulu benimle alay etme!’ dedi. ‘Hayır alay etmiyorum. Hepsini al götür!’ dedim ve adam onlardan bir tane bile bırakmayasıya hepsini önüne katıp götürdü. Ey Allah’ım! Eğer bunu senin rıza-i şerifin için yapmışsam kayanın kalan kısmını çekiver de bizi kurtar!’ Kaya mağaranın kapısından tamamen çekildi ve hepsi kurtularak neşe içinde evlerine gittiler.” (Buhârî, Buyû’ 98, III, 37-8; İcâre 12, III, 51; Hars ve’l-Müzâraa 13, III, 69-70; Enbiyâ 53, IV, 147-8; Edeb 5, VII, 69-70; Müslim, Zikr 100, s. 2099-101 ve Ebû Dâvud, 3387, Nâfi’ ve Sâlim b. Abdillah an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler)

    Melekleri vesile etmekte haktır: İbn Abbâs’tan (radiyallahu anh); “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah’ın yeryüzünde, hafaza meleklerinden başka, düşen ağaç yapraklarını sayan melekleri vardır. Çölde birinizin başı derde girdiği zaman, ‘Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin!’ diye seslensin.” (Bezzâr. Râvileri güvenilir kimselerdir. Heysemî, Mecma’ X, 132)

    “Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Sizden biri ıssız bir yerde bir şey kaybeder ya da bir yardım

isterse şöyle desin: ‘Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin, ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları tutun!’ Çünkü bizim göremediğimiz nice Allah’ın kulları vardır.” Bu husus, tecrübe edilmiştir. (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr; Heysemî, Mecma’ X, 132)

   

 

   Prof.Dr. Haydar BAŞ   Dua ve Zikir Kitabı sayfa : 657 /673

   Yazıyı hazırlayan: Gökhan Demir